Fotoğrafta görülen Kongo, Pointe-Noire’daki bu ova gorilleri benzeri çiğ gıdayla beslenen primatlar vücutlarına oranla daha küçük beyinlere sahipler.
Bir araştırmaya göre beyin ölçülerinde bundan 1,8 milyon yıl önce gerçekleşen büyüme, yemek pişirmeyle bağlantılı.
Bugün sıcak yemek yediniz mi? Akıllıca bir şey yapmışsınız, tıpkı atalarımızın yapmayı öğrendiği gibi.
2012 yılında yapılan bir araştırma, bundan yaklaşık 1,8 milyon yıl önce beyin ölçülerinde meydana gelen büyümenin, yemek pişirmenin keşfedilmesiyle doğrudan bağlantılı olabileceğini ortaya koyuyor.
İlk modern insan türü kabul edilen Homo erectus yemek pişirmeyi öğrendi ve 600 bin yılda beyin ölçüleri iki katına çıktı. Onunla aynı boyutlardaki goriller, şempanzeler ve diğer büyük maymunlar içinse aynı durum geçerli olmadı. Çünkü onlar varlıklarını çiğ gıdayla beslenerek sürdürüyordu.
Araştırmanın yazarlarından, Brezilya, Rio de Janeiro’daki Federal Üniversite’nin Biyomedikal Bilimler Enstitüsü’nden nörobilimci Suzana Herculano-Houzel “Aslında insan haline gelmemize olanak veren şey ateş yakmaktan çok bu ateşi yemek pişirmek için kullanmaktı,” diyor.
Çiğ Gıdayla King Kong Olunmaz
Herculano-Houzel ve meslektaşı Karina Fonseca-Azevedo, primatların vücut ve beyin kütlelerini ölçerek bunları kalori alımı ve yemek yemeye ayrılan zamanla karşılaştırdılar. Sonuç, beklendiği gibi, alınan kaloriler ile vücut kütlesi arasında doğrudan bir korelasyon olduğuydu. Diğer bir deyişle, ne kadar büyükseniz o kadar fazla yemeniz gerekliydi.
Bir günde çok saat olduğundan, primatın çok büyümesi muhtemeldi. Ancak en büyük primat olan gorili düşünün; besin stokunun kısıtlılığı, yiyecek bulmak için harcadığı zaman ve sert lifli bitkileri çiğneme süresinin oldukça uzun olması nedeniyle günün 10 saati yemek yiyebiliyor.
Bu durumun sonucunda ulaşılan en yüksek ağırlık ise 200 kilogram civarında oluyor. Herculano-Houzel, bu tarz bir beslenme ile “King Kong var olamazdı,” diyor.
Olsa bile beyni diğerleriyle karşılaştırıldığında küçük kalacaktı. Bunun nedeni de “masraflı doku hipotezi”ne göre beynin vücut kütlesine göre daha fazla kalori sarf etmesi.
Araştırma ekibinin raporlarında yazdığı üzere, goriller asla devasa boyutlarını ve masraflı beyin dokularını desteklemeye yetecek kadar besin alamadı. “Maymunlar, hem vücutlarının hem de beyinlerinin ihtiyacını karşılayamıyor” diyor Herculano-Houzel.
İnsanlar da öyle. Ama evrim yolunda “kas için bu taraftan”, “beyin içinse şu taraftan” şeklinde bir yol ayrımına geldiğimizde beyni tercih ettik. Bu gelişme ensefalizasyon (beyin büyümesi) olarak adlandırılıyor: Vücut ölçülerimize göre daha büyük beyinlerimiz oldu.
Keşfedin: Evrim Hakkında Birkaç Şey
Çalışması Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan Herculano-Houzel, burada kilit noktanın yemekleri pişirmek olduğunu söylüyor. Yiyeceklerimizi ısıtmak besin öğelerini ortaya çıkarıyor: Pişmiş bir yemeğin yüzde 100’ü vücut tarafından metabolize edilirken, çiğ yiyeceklerin besleyici öğelerinin sadece yüzde 30 ya da 40’ı alınabiliyor.
Gıdayı ateşe maruz bırakmak aynı zamanda sert lifleri yumuşatıyor, tatları ortaya çıkarıyor, çiğneme ve sindirme süreçlerini hızlandırıyor. Ekstra besin ve iyileşmiş yemek yeme deneyimi, tarih öncesi atalarımızın yemek bulmak ve kıt olan kalorilerini aldıkları sert bitkileri çiğnemek için daha az zaman harcamalarına olanak tanıdı.
Pişirmek, bizlere hem daha büyük beyinler verdi, hem de onu çiğnemekten daha ilginç şeyler için kullanabilmemizi sağlayacak zamanı.
Herculano-Houzel’e göre bu noktadan sonra beyinlerimiz, besleyip bakımını yapmamız gereken bir yük olmaktan çıkıp kullanışlı bir değer haline geldi: Artık besleyici öğeleri daha kolay edinebiliyoruz. Avlanmak, yaşamak, kültür, sanat ve erken dönem teknolojileri geliştirmek için daha iyi yollar düşünmeye daha fazla zaman ayırabiliyoruz. Bütün bunlar da bizi biz yapan şeyler.
İleriye mi Geriye mi?
Bazıları bunun mutfak kültürüne dair yanlış bir adım olduğunu düşünüyor. Günümüzde çiğ gıdayla beslenme taraftarları yemeklerini asla işlemden geçirmiyor. Çiğ meyve ve sebzeleri, tıpkı bir goril gibi, katur kutur yiyorlar.
Peki neden? Kimileri gıdayı dört dereceden daha fazla ısıtmanın bitkilerde bulunan doğal enzimleri yok ettiğine inanıyor. Bu enzimler proteinleri sindirmemize yardımcı olan ancak işlenmiş gıdalarda bulunmayan moleküler yapılar. Bazıları da modern endüstriyel gıda üretimi ve dağıtımının sebep olduğu çeşitli sorunlara atıf yaparak, geriye doğru giden bir beslenme düzeninin çevresel açıdan daha sağlıklı olduğunu düşünüyor. Kimileri de daha hızlı kilo verebilmek için çiğ gıdalarla besleniyor.
Ama “Eğer sağlıklıysanız, bu çok kötü bir fikir,” diyor Herculano-Houzel. “Elbette çok hızlı kilo kaybedersiniz, çünkü bütün gün boyunca yemek yeseniz bile kendinizi aç hissedeceksiniz.”
Çünkü çiğ gıdalardan alınan düşük besin büyük harcama gerektiriyor. Diğer bir deyişle, aktif bir yaşam tarzını sürdürmek isterken yediğiniz çiğ gıdalar kendi zamanını ve enerjisini tüketiyor.
Ayrıca pişmiş gıdanın tadının daha iyi olduğunu söylüyor Herculano-Houzel. “Kendilerine çiğ gıda, spagetti ya da köfte seçeneği sunulduğunda, maymunlar bile her seferinde köfteyi tercih edecektir.”
Fakat kalorisi çok yüksek, insanı anında mutlu eden gıdalar da tehlikeli olabilir. Obezite, yüksek tansiyon, diyabet ve kalp sorunları gibi hastalıkların rafine şekerler ve işlenmiş gıdalara aşırı düşkünlüğümüzle bir ilişkisi var. Yani insanlar her zaman köfteyi seçmese daha iyi olabilir.
Mağara Adamı Gibi Pişirmek
Hunter-Gatherer.com adlı blogun yazarı John Durant, “Her yanı işlenmiş gıdalar ve şekerlerle dolu bu modern yaşam tarzına uyum sağlamış değiliz,” diyor. “Bundan dolayı pek çok önemli sağlık sorunlarıyla karşılaşıyoruz.”
Durant, farklı bir geriye dönük beslenme hareketinin önderlerinden: Taş Devri diyeti. Çiğ gıda taraftarlarından biri olarak onun beslenme felsefesi, evrimsel besin zinciri ve yemek yeme kültüründe bir adım daha geriye denk düşüyor. Yani kelimenin tam anlamıyla mağara adamına.
Bol miktarda et, organik meyve ve sebzeler, sert kabuklu yemişler, kabuksuz meyveler ve işlenmemiş gıdalarla beslenmeye dayanan böylesine bir hayat tarzı, binlerce kalori içeren, yemeye hazır ve hızlıca yenebilen modern öğünlere aykırı düşüyor.
“Evrimsel biyoloji açısından avcı toplayıcılar olarak bizler, başka her şeyden daha fazla harcıyoruz. Peki bizim metabolizmamız neyi kabul ediyor ve iyi işliyor? En iyi şekilde uyum sağladığımız, doğal atalarımız gibi yemek” diyor Durant.
Taş Devri görece olarak yeni bir beslenme tarzı ve Durant’ın beslenme evrimiyle ilgili iddiaları henüz bilimsel olarak doğrulanmadı ya da yanlışlanmadı. Pek çok doktor süt ürünleri ve tahılları kesmenin insanı temel besleyicilerden yoksun bırakacağı, bunun da tehlikeli bir duruma yol açabileceği konusunda uyarıyor. Mağara adamları formda olabilir ama uzun ömürleri yoktu.
Sık sık Central Park’ta çıplak ayak koşan Durant bile sadece çiğ gıdayla beslenmenin biraz aşırı olduğunu düşünüyor. “Bu tam olarak besinle ilgili değil” diyor, “sadece pişirme karşıtlığı.”
Bir Sonraki Öğünümüz
Atalarımız gibi yemek, aşırı tüketim sebebiyle oluşan modern hastalıkların önüne geçebilir belki ama sonuçta evrimimizi bu noktaya kadar getiren şey, pişirmek.
Peki bir sonraki adım ne? Evrimleşmemiz için hâlâ bir alan var mı?
Herculano-Houzel öyle olduğunu düşünüyor. İnsan beyninin ölçüleri henüz son noktasına ulaşmamış olabilir,” diyor. “Son birkaç yüzyıldır vücut ölçülerimiz başta beslenme tarzımızdaki değişikler olmak üzere daha iyi besine ulaşma olanağının artması ile büyüdü.”
Doğru beslenmeyle daha da büyük beyinler geliştirmeye devam edebileceğimizi de ekliyor Herculano-Houzel. Ama bu yine de bir zevk meselesi.
Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/insani-insan-yapan-sey-yemek-pisirmek-mi/2608