Teknoloji hayatlarımıza müdahale eden bir unsur; bundan maalesef kaçamıyoruz. İlişkilerimize ve seks hayatımıza birçok yönden zarar verme potansiyeline sahip.
Telefon ve laptop’lar, yatak odasındaki dinamikler için icat edilen en kötü şeyler olsa gerek. Dr. Yvonne K. Fulbright, Sheknows.com’daki yazısında; “Feng Shui’ye göre, çiftler aralarındaki çekim enerjisini yatak odalarında kontrol altında tutmalı. Böylece daha iyi bir uyku ve yatak odası atmosferine sahip olabilirler” diyor.
Daha fazla seks haberi için tıklayınız!
Teknoloji, partnerleri daha çok içine çekerek dikkatlerini dağıtıyor. Konuşmalarını ve birbirlerine dokunmalarını engelliyor. Sosyal medya veya işleri aracılığıyla onların üzerinde hâkimiyet kurarak, başka insanları ‘arzulatan’ bir hâle getiriyor. Bunun sonucu olarak partnerler kendilerini birbirlerine olan bağlarından, iletişimden, duygusallık ve cinsellikten mahrum bırakıyor.
Bu cihazları kullanmak ilişkilerin sadece fiziksel boyutunu etkileyen bir konu değil. İlişki içindeyken, sosyal medyaya takıntı derecesinde bağlı olmak dargınlık ve kıskançlığa neden oluyor. Missouri Üniversitesi’ndeki uzmanlar, partnerleriyle çıkan çatışmaların Facebook hesapları yüzünden olduğuna inanan, 18 ve 82 yaş aralığındaki kullanıcı grubuyla röportaj yaptı. Araştırma sonucu gösteriyor ki; sitede geçirilen sürenin artması, ayrılık, aldatma ve boşanma gibi nedenlere sebep oluyor. Dijital yakınlığa başvuruldukça, gerçek samimiyet azalıyor.
Research Center’ın yaptığı bir ankette görülüyor ki; Y jenerasyonundan olan deneklerden yüzde 45’i sosyal medyanın, partnerleriyle olan ilişkilerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu belirtmiş.
Forbes.com‘un belirttiğine göre; bu ankete katılanların yüzde 25’i, birlikte oldukları partnerlerinin telefon yüzünden dikkatlerinin fazlasıyla dağınık olduğunu öne sürmüş. Ek olarak yaşları 18 ile 29 arasında değişen denekler, partnerlerinin internette zaman harcama alışkanlığıyla ilgili ciddi tartışmalar yaşadıklarını söylemiş. Kadınların yüzde 34’ü, erkeklerin ise yüzde 62’si partnerlerinin gizlice mesaj kutularını karıştırdıklarını doğrulamış. İronik olan ise, partnerimin mesaj kutusuna üçüncü girişim, her defasında kendi ilişkimin bitmesine neden oluyor.
Aslında teknoloji dozunda kullanıldığı zaman, cinsel hayatını hareketlendirme konusunda etkili olabilir. Clue ve Kinsey Institute tarafından yürütülen 2017 Global Seks Anketi, Güney Afrika’nın dünyada en çok ‘sexting’ yapan ulus olduğunu, yüzde 77 oranında ‘sexting’ yaptığını öne sürüyor. Kinsey Institute’de araştırma görevlisi olan Amanda Gesselman; “Sexting, yeni bir aksiyon gibi görünüyor olabilir fakat cinsel ve romantik ilişkide tipik bir adım” diyor.
Seksolog Marlene Wasserman Iol.co.za internet sitesindeki makalesinde bakın ne diyor:
“Bu konuda dünyada ilk sırada yer almamız şaşılacak bir durum değil. Bana kalırsa bunun başlıca nedeni seks eğitimi veren bir kuruma sahip olmayışımız. Yüz yüze konuşmaktan rahatsız oluyoruz. Bunu online olarak gerçekleştirmek daha kolay geliyor. Problem şu ki, okullarımızda hâlâ seks eğitimine dair sağlam bir sistem yok. Bu yüzden sexting abartılı bir yakınlaşma duygusu yaratıyor. Partnerinizle konuşmadan, bir yabancıyla online olarak sohbet etmek… Bireyler çevrimiçi olduğunda, partnerine söyleyemeyeceği şeyleri başkasına dile getirip, gerçek hayattaki çatışmalardan kaçmış oluyor.”
Teknolojiyi, bizim için önemli olan şeyler için kullanıp, ilişkimizi devam ettirmek adına hayatlarımıza dâhil ettiğimizi söyleyen Amanda Gesselman, anket sonuçlarını şöyle açıklıyor:
“Anketin sonuçlarına göre, bağımlı insanlar teknolojiyi sadece yeni partnerlerle tanışmak için değil, seks hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve cinsel ilişkilerini geliştirmek için de kullanıyor. Elimizde teknolojinin özel hayatlarımıza etkisine dair çok fazla veri olsa da, bu sonuçlar daha pozitif bir hikâyenin habercisi. İnsanlar, teknolojiyi kendileri ve partnerleri adına daha iyi bir deneyim yakalamak için de kullanıyor. Bu araştırma, teknolojinin cinsel ilişkiye etkisi adına yürütülmüş olsa da, hangi amaçla kullanıldığını ve pozitif sonuçlarını da göstermiş. Bu sonuçlarla nasıl ileri gideceğimizi anlamaya başlıyoruz.”