Geçtiğimiz ay Anna Laudel Contemporary’de açılışı gerçekleşen, güncel sanatın öne çıkan genç isimlerinden Ramazan Can’ın son beş yıl içinde ürettiği çalışmalarını bir araya getiren ‘Evvel Zaman İşi’ isimli kişisel sergisi 20 Nisan’a kadar devam ediyor. Bu sırada sanatçıyla bir araya gelerek Şamanizmi ve sergide karşımıza çıkan kavramları konuştuk.
Öncelikle, merak ettiğim konulardan biriyle başlamak istiyorum. Evvel Zaman İşi biraz kendi anılarınız, aileniz ve geçmişinizle ilgili. Kendi iç dünyanızı açmak, ailenize ait (olduğunu düşündüğüm) eşyaları çalışmalarınızın bir parçası haline getirmek size neler hissettirdi? Bu duyguları açmak kolay geldi mi?
Bu sorularınızı yanıtlayabilmem için kısaca kendimden bahsetmem gerekecek. Bir zamanlar göçebe (yörük) olup sonrasında yerleşik hayata geçmiş insanların yaşadığı bir bölgede doğup büyüdüm. Çocukluğumda geçirdiğim rahatsızlıklar ve özellikle uyurgezer olduğum için götürüldüğüm sağaltıcıların gerçekleştirdiği basit ritüeller (kurşun dökme, üzerlik otuyla yapılan tütsüleme eylemi vb.) tedaviden ziyade o zamanlar çok korktuğum anılar olarak hafızama işlenmişti. Çocukluğumun en büyük korkusu olan bu ritüeller bu konuyla ilgili ürettiğim ilk işlerin besleyicisi oldular. O korkuları, anımsanabilecek güzel hatırlara çevirmenin en iyi yolu bence buydu. Sonrasında bu ritüeller üzerine araştırmalar yaptığımda meselenin İslamiyet’ten önceki inanç sistemi olan Şamanizm’e (kamlık inancı) kadar dayandığını keşfettim. Yani aslına bakarsanız beni Şamanizm’le çocukluğumda karşılaştığım o sağaltıcılar tanıştırmış oldu. Bu durum mitolojik kaynaklı bazı geleneklerin halen devam ettiğinin ispatı niteliğindeydi. Halen devam eden bu mitoslar güncel bazı sorunlara Şamancıl bir bakış açısıyla yaklaşabilmeme yardımcı oldular. Yörüklerle ilgili yaptığım yüklük serisi de bahsettiğim o güncel sorunlardan biriyle alevlendi aslında. 16 Mayıs 2016 Sarıkeçili yörüklerine ait geleneksel göç kervanı etkinliğine Karaman’a bağlı belediyelerden biri çeşitli bahanelerle müdahalede bulundu (çadırları yıkıldı, yakıldı). Gazetede gördüğüm bu haber beni çok fazla etkilemiş olacak ki yok olmaya başlamış bu kültür üzerine yoğunlaşmamı sağladı. O aşamada artık benim için önemli olan bir şeyin savunuculuğunu yaptığımı düşünüyordum, hatta benim gibi olan insanların savunuculuğunu… Dolayısıyla ailem ve akrabalarıma ait o dokumalar-eşyalar kutsal bir şeye hizmet ediyordu ki öyle olmasa bile birer sanat nesnesine dönüşüyorlar o da önemli bir durum.
Günümüzde baş döndürücü bir seviyede karamsarlık ve kaos hakim. Sergiyi, ya da işlerinizi Şamanizm üzerine kurmak, bir çeşit köklere geri dönüş mü yoksa uyanış gibi daha yüce bir yanı var mı?
Maddi dünyanın süratle sekülerleşmesi, beraberinde mutsuz, deformasyona uğramış, manevi dünyalarında çalkantılar yaşayan, sığınacak bir yerler arayan insanların sayısını artırmış durumda. Özellikle batı kültürünün tekdüzeliğinden, ruhsuzluğundan, aşırı mekanikliğinden bıkanlar gözlerini kendilerini tatmin edecek başka coğrafyalara ve kaynaklara çevirdiler. Gündelik hayatta hemen her şeyi hızlıca tüketmeyi başaran insanoğlu özellikle klasik dinlerin emredici değerlerinden uzak durmayı yeğlemiş olmalı ki doğayla uyumlu, çevreyi rahatsız etmeyen, barışçı, insanların bilinç düzeylerini geliştirip genişleten, ruhsal dinginlik sağlayan, her şekilde kültür ve gelenekten beslenen akımları hayatlarına dâhil etmeye çalışıyorlar. Bu akımlar çerçevesinde toplanan Batı toplumun bazı üyeleri kendilerine, dünyaya açılmak ve dünyayla yeni ittifak oluşturma ya da ilk insanı yeniden bulma olanağı verecek tinsel bir yaşam peşine düştüler. Mistisizmin ve gizli güçlerin çekiciliğine kapılan bu insanlar, Şamanizm’i, sözünü ettiğimiz hedeflerine açılmanın bir yolu olarak değerlendiriyorlar ve bunu bir yaşam şekli olarak hayatlarına entegre etmeye çalışıyorlar. Aslına bakarsanız Anadolu’da yaşayan insanların özünde bu mesele asırlardır varlığını sürdürüyor. Ancak keşfedilmeyi bekliyor. Ben yok olmaya başlamış Yörük kültürüyle ilgili araştırmalarım neticesinde Şamanizm’i keşfettim. Toplum olarak Müslüman olmamız öncesinden gelen bazı geleneklerimizi yok edememiş ancak günden güne Araplaşmaya meyledişimiz yok olabileceklerini gösteriyor. Benim derdim bir uyanış ya da köklere dönüşten ziyade yok olması muhtemel bu geleneklerin peşine düşmekti.
Şamanizm (şamancıl bakış açısı) ve çağdaş düşünce tarzı arasında nasıl bir bağ kurabiliriz? Bu iki düşünce biçimi arasındaki zıtlıklar sizi nasıl besliyor?
Kanadalı düşünür Charles Taylor ‘Modernliğin Sıkıntılarını’ üç ana başlıkla teşhis ediyor. Bunlardan en önemlisi ‘Bireycilik’. Bireycilik aydınlanma felsefesinin bir ürünüdür ve en yüksek değer olarak bireyi ele alır. Bireyin üstünde dışında ötesinde hiçbir belirleyici evrensel otorite yoktur. Bunun anlamı şudur: Bireyin dışında ve üstünde ona yol gösterici hiçbir değer ve bilgi kaynağı yoksa insan bu dünyada uyacağı değerleri kendisi yaratacaktır. Oysa Şamanizm’de bireyi merkeze alan bir yapı yok. Her şey doğayla bütünleşik, uymanız gereken değerleri doğa size zaten sunuyor. Yani sizin bir bitkiden ya da bir hayvandan farkınız yok. Hatta fikri bir ileri seviyeye taşıyacak olursak, Şamancıl bakış açısına göre bitkiler ve hayvanlar alemi yok olursa insanlar yaşamaya devam edemez. İnsan ırkı yok olursa o iki tür yaşamaya devam edebilir. Şaman olup Rusya Federasyonu içinde yaşayan Türk halklarının çoğu (Yakutlar, Tuvalar, Hakaslar, Dukhalar..vb) bunun bilincinde ve buna göre yaşıyorlar.
Bir sanatçı olarak günümüzde bir şaman görevi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Evet, böyle bir durumdan söz edilebilir ancak bunun kararını izleyicinin inisiyatifine bırakmanın daha sağlıklı olacağı kanısındayım. Zira sanat tarihinde bu görevi layıkıyla sırtlanan bir sanatçı var. Şu an, “Evet ben bir Şamanım, kutsal bir görevi üstleniyorum ve toplumu şekillendiriyorum,” söylemine girdiğim an akla gelen ilk isim o olacaktır. Evet, Joseph Beuys’dan söz ediyorum. Ben ona katılmanın ötesine geçtiğim zaman bu sorunuza evet diyebilirim belki. (Gülüyor.) Beuys özellikle Şamanizm’den çok etkilenmiştir. Doğa’daki eylemleri ve davranış şekillerini kendine araç sayan Şamanizm, doğa ile sıradan bir ilişki kurmaz, doğa ile bütünleşir. Beuys aynı bir Şaman’ın yaptığı gibi doğa ile girdiği ilişkiyi yeniden kurgular. Ona göre günümüzün modern toplumunda bireyler her geçen gün doğadan bir adım daha uzaklaşıyor. Beuys, geçmişten günümüze hızla bağlarını yitirmekte olan insan-doğa ilişkisi üzerine derin çalışmalar yapmıştır. Beuys’un sağaltıcı yapıtlarında bu izi gözlemlemek mümkündür. Beuys yapıtlarının bir tedavi yöntemi olarak algılanmasını istemektedir. Doğa kaynaklı olan bu tedavi yöntemine göre savaş sonrası yaralı toplum, ruhunu ve bedenini çevresi ile bütünleşerek iyileştirebilir. Sanatçının bu aşamada karşımıza çıkardığı önerme dikkat çekicidir. Beuys sağaltımı, öncelikle toplumun yapı taşı olan bireyde gerçekleştirecektir. Sağaltım sonucunda yaratıcılığını kazanan birey, iç dünyasında yeniden doğarak, toplum içinde yeni bir role bürünecektir (Kara, 2004, s.10).
Ölüm hayatımızın merkezinde olan bir şey. İşlerinizde bunu görüyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz ölüm hakkında.
Aslına bakarsanız 20 Kasım 2016 tarihine kadar ölümün varlığından çok fazla haberdar değildim. Evet, hayatımızın her anında var olan bir gerçek bu konuyla ilgili yapmayı planladığım birkaç tane de iş vardı ancak hayatımızın içine bu kadar girmemişti. O tarihte çok yakın bir arkadaşımı trafik kazasında kaybettik ve sergide gördüğünüz ‘Işıklar İçinde Uyu’ isimli işimde kullandığım tabutla aynı görünüme sahip bir tabutun içinde son yolculuğuna uğurlamıştık onu. Ölüm hakkında düşündüklerim şuan Tolga’yı kaybetmenin verdiği acı kadar ki bunun da tarifi takdir edersiniz ki çok da mümkün değil.
Merak ettiğim konulardan biri de şu: Serginin giriş katında, betonla kaplı oldukça ağır olduklarını tahmin ettiğim işleriniz yer alıyor. Bunları Ankara’daki stüdyonuzda hazırlayarak mı İstanbul’a taşıdınız, yoksa galeri alanında mı hazırladınız?
Galeri alanında hazırlamayı tercih ederdim ancak yeterli vaktimiz yoktu bundan dolayı da Ankara’daki atölyemde hazırlayıp İstanbul’a taşıdık.
Sergide beni en çok etkileyen şey, odalardan birinde gördüğümüz ‘Sürü’. Bu çalışmanın çıkış noktası ve yapım aşamasından bahsedebilir misiniz?
Sürü’nün hazırlığına 2015 yılında başlamıştım yani ilk taslakları 2015 imzalı. Sürü tam anlamıyla Şamanizm’in tarih sahnesine çıktığı anla ilintili. Şöyle ki Şamanizm’in Ateşin kontrolüyle ortaya çıktığı varsayılır. Ateşin kontrolü diye söz edilen durum demirin ateşte kızartılıp dövülmesi işlemi. Bu yüzden ilk Şamanların demirci olduğu varsayılır ve bu mağara duvarı resimlerinde – kaya resimlerinde mevcuttur. Aynı zamanda ilk insanın kendinden daha güçlü bir varlık olan boğa, geyik, kurt vb. gibi hayvanların bedenleriyle özdeşleşerek onun gücünü ele geçirdiğini düşünerek, görüntüsünü mağaranın duvarına resmetmesi eylemi büyü ve tılsımın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sürü isimli işin mantığı bu iki durumu birleştirme düşüncesinden ortaya çıktı. Demirleri eriterek oluşturduğum küçük hayvan heykelleriyle bir sürü oluşturmak.