Birçok aktivisti ve bilim insanını heyecanlandıran ve beklenenin ötesine geçen Paris Antlaşması iklim değişikliğine karşı kesin çözüm mü?
2009 yılında bağlayıcı ve kapsayıcı bir iklim sözleşmesi için Kopenhag’da buluşan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) taraf ülkeler, müzakere masasından anlaşmazlıkla ayrılmış, bu sonuç derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Aralık ayının ilk yarısında Paris’te gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nden ise, iklim değişikliğiyle mücadelede uzun vadeli küresel adımlar için temel teşkil edebilecek bir mutabakat çıktı: Paris Antlaşması. Antlaşmanın başlıca hedefleri arasında iklim değişikliğinin etkilerinin en aza indirgenmesi için küresel sıcaklıklardaki artışın 1,5°C’de sınırlandırılması; emisyonlarda en kısa zamanda düşüş eğiliminin başlaması, emisyonların yüzyılın ikinci yarısında gezegenin yutak kapasitesiyle dengeli bir seviyeye gelmesi, diğer bir deyişle net emisyoların sıfırlanması ve yatırımlarda önceliğin düşük emisyonlu seçeneklere verilmesi yer alıyor.
İklim biliminin bulgularıyla uyumlu olan bu hedefler kulağa çok hoş geliyor. Ancak, madalyonun diğer tarafına da göz atmakta yarar var. Öncelikle Paris Antlaşması, yasal bağlayıcılığı olan taahhütler içermiyor. (Bu aslında Paris’in alametifarikası da olabilir çünkü Kopenhag’da bir anlaşmaya varılamamasınındaki en büyük nedenlerinden biri, pek çok ülkenin bağlayıcı nitelikte bir anlaşmaya karşı olmasıydı.) Ve bu yıl içerisinde 185 ülke tarafından BMİDÇS’ye sunulan emisyon azaltım taahhütleri de yetersiz: Yüzyıl sonunda 2,7°C ila 3,7°C arasında daha sıcak bir gezegene işaret ediyorlar.
Madalyonun diğer yüzündeki endişe verici nedenlere rağmen enseyi karartmaya gerek yok. Paris Antlaşması, üzerine daha iddialı hedeflerin inşa edilebileceği bir temel oluşturdu. Antlaşmaya göre, ülkelerin ortaya koyduğu taahhütler 5 yılda bir revize edilecek. Bu temelin üzerine ne inşa edileceğini, ulusal ve yerel ölçekte yapacaklarımızla bizler belirleyeceğiz. Mücadele asıl şimdi başlıyor.
Peki biz ne yapmalıyız? Türkiye 2030 vadeli enerji stratejisinde, karbon içeriği en yüksek fosil yakıt olan kömüre öncelik veriyor. Paris’ten çıkan antlaşma ve zirve boyunca açıklanan büyük ölçekli bölgesel yenilenebilir enerji girişimleri ise küresel bir dönüşüme tanıklık ettiğimizi müjdeliyor. Paris’ten gelen mesaj çok net. Kömür yatırımlarının hem finansmanı, hem de toplumsal kabulü iyice zorlaşacak. Zengin yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği potansiyeli ile Türkiye’nin önünde daha akılcı bir yol var. İşe yenilenebilir enerji hedeflerimizi yükseltmekle başlayabiliriz.
Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/paris-antlasmasi-dunyayi-degistirecek-mi-/2708