Kilo verememenin nedenlerini sizin için ortaya koyuyoruz. Merak edilen soru: Neden kilo veremiyorum?
Tiroid
Hormonlarımızın işleyişi ya da salgılanma miktarı kilomuzu etkiler. Örneğin boyun bölgemizde bulunan tiroid bezi, metabolizmamızı denetleyen hormonları salgılar. Eğer tiroid bezinin salgısı yeterli değilse hipotiroid gündeme gelir ve bu da hem alınan hem de bir türlü verilemeyen kiloların nedenidir. Eğer bir türlü veremediğiniz kilolardan hormon salgılarının sorumlu olduğunu düşünüyorsanız bir doktora başvurun ve hormon seviyelerinizi test ettirin ki, bu da basit bir kan testiyle yapılabilir. İyi habere gelince: Endişelenmeyin, hipotiroidin tedavisi var.
Polikistik Over Sendromu
Özellikle kadınları etkileyen en önemli kilo verememe ya da sahip olunan kiloyu koruyamama nedeni polikistik over (çok kistli yumurtalık) sendromudur. 15-45 yaş arası, farklı bir ifadeyle menopoz öncesi dönemde bulunan kadınların yüzde 10’unda bu sorun görülür. Diyet programlarının tek başına etkili olmadığı, egzersizin de mutlaka programa dahil edilmesi gerektiği biliniyor. PCOS’un nedeni belli değil. Stres, obezite, insülin direnci, sinir sistemindeki bazı hormonların salgılanma bozuklukları ve genetik faktörler rolü üzerinde duruluyor. Daha da kötüsü bu hastalık insülin direncine, insülin direnci de şeker hastalığına yakalanma riskini artırıyor. PCOS’un en önemli belirtisi ise adet düzensizliği (hatta adetten kesilme), sivilcelenme, yağlı cilt, aşırı tüylenme, infertilite ve kilo artışı. Kısaca kilo verememe şikâyetiyle doktorunuza başvurup PCOS hastası olduğunuzu öğrenmeniz mümkün. Sorunun kilo ile ilgili kısmını çözmenin tek yolu ise doktorunuzun verdiği diyet ve egzersiz programını harfiyen uygulamak.
Metabolizma hızlandıran çay tarifleri
İnsülin Direnci
İnsülin pankreastan salgılanan bir hormon. Görevi de kas, yağ ve karaciğer gibi kan şekerini kullanan dokulara şeker tedarik etmek. Ancak söz konusu dokularda insülin direnci varsa şeker dokulara alınıp kullanılamıyor ve yakılamıyor. Bu da daha çok insülin salgılanmasına yol açıyor. Dolayısıyla pankreas normalin iki katı çalışmak zorunda kalıyor. Bunun sonucunda salgılanan bu aşırı insülin açlık hissine, daha fazla yemeye neden oluyor ve kırılması zor bir çember dönmeye başlıyor. Çünkü yenen fazla yemeği sindirmek için de daha fazla insülin salgılanması gerekiyor. Sonuç olarak hem vücudun insülin rezervi azalıyor hem de kanda dolaşan aşırı insülin obezite, hipertansiyon, ateroskleroz gibi kronik hastalıklara zemin hazırlıyor.
Cushing
Nadir görülen ancak pek çok hastalığa neden olabilen bir hastalıktır. Beynin altında bulunan hipofiz bezinden aşırı ve kontrolsüz ACTH hormonu salgılanmasıyla ortaya çıkar ve bu durum da aç karnına yapılan bir kan testiyle kolayca belirlenebilir. Salgılanan aşırı ACTH ise böbreküstü bezinden stres hormonu olarak bilinen kortizolün salgılanmasını artırır ve bu artış da ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir. Yüzün yuvarlak hale gelmesi, derinin incelmesi ve kolayca morarması, vücutta ve yüzde aşırı kıllanma, özellikle bedende gözlenen şişmanlık, tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, osteoporoz (kemik erimesi) kas güçsüzlüğü ve kadınlarda adet düzensizlikleri cushing’in sık görülen belirtileridir. Bu hastalığı teşhis etmenin hayati bir önemi vardır. Teşhis erken konduğunda diyabet, osteoporoz, kalp-damar hastalıkları, hipertansiyon ve kanama riski önlenebilir. Geç teşhis ise ölüm riskini artırır.
Bira göbeğini engelleyin
Kortizol Deşarjı
Böbrek üstü bezi çok miktarda kortizol üretiyorsa insülin direnciyle sık karşılaşırsınız. Kortizol fazlalığı ise stres faktörü ile doğrudan ilişkilidir. Kilo verme stresinin yoğunlaştığı kişiler, farklı bir ifadeyle kilo vermeyi hayat memat meselesi haline getirenler, kendilerini ciddi bir stres altına soktukları için böbrek üstü bezleri de fazla miktarda kortizol üretmeye başlar. Söz konusu artış da bir süre sonra zayıflamayı hayal haline getirir. Diğer bir ifadeyle kilo vermeniz zorlaştığında belki de yapmamanız gereken tek şey strese girmektir. Çünkü bu stres kortizol salgınızı daha da artıracak ve işinizi daha da zorlaştıracaktır.
Metabolik Sendrom
Önce şişmanlık ve obeziteyi, ardından tip 2 diyabeti davet eden; kent yaşamının hareketsiz ve kapalı ortamlarında gelişen bir hastalık. Dünya nüfusunun dörtte birinin metabolik sendrom hastası olduğunu düşünecek olursak, gelecek için kaygılanmaya başlayabiliriz. Kaldı ki metabolik sendromu olan insanlarda erken ölümlerin iki, kalp krizi ve felçlerin ise dört kat fazla olduğunu da unutmamak gerek.
Aralıklı oruç ve spor
Tip 2 Diyabet
Dünya üzerinde yaşayan 290 milyona yakın tip 2 diyabet hastasının yüzde 80’i fazla kilolu. Erişkinlerin şeker hastalığı olarak da adlandırılan tip 2 diyabet, gerçekte şeker metabolizması bozukluklarında son nokta. Bunun öncesinde gizli şeker ve şeker düşüklüğü (reaktif hipoglisemi) evreleri yaşanıyor. Kan şekerinin yükselmesi ile kendini belli eden hastalığın ilk adımında kan şekeri düşüklüğü görülüyor. İnsülin hormon salgısında anormallik olduğu için normalde kan şekerini 70-110 mg/dl arasında tutan vücut, bu koşullar altında dengeyi kuramıyor ve şekere karşı bir açlık başlıyor. Tüketilen şekerin ardından kan şekeri seviyesi 70’in altına iniyor ve bu da kişide aşırı acıkma duygusuna neden oluyor ve doğal olarak yeniden yeme ihtiyacı duyuyor. Alınan kiloların verilememe nedeni ise içine girilen bu kısır döngü.
Vitamin ve Kalsiyum Eksikliği
Yapılan araştırmalara göre en önemli şişmanlık nedenlerinden biri vücuttaki demir, kalsiyum, D ve B12 vitamini eksikliği. Buna Omega3 yağ asitleri eksikliğini de ekleyebiliriz. Güneşten aldığımız D vitamini kemik ve damar yapısında, kas ve metabolizma çalışmasında önemli rol oynuyor. D vitamini eksikliği yüzünden kilo vermekte güçlük çekmek de kemik, kas ve kalp damarlarında yetersizlik; bu da doğal olarak gerektiği kadar egzersiz yapamama hatta günlük faaliyetlerimizin dahi kısıtlanması anlamına geliyor. Hareketsizlik de kilo alımını hızlandırıyor. Kalsiyum da öyle… İnsan vücudunun her gün 1000 mg kalsiyuma ihtiyacı olduğu ortada. Bunu da bir su bardağı süt + bir kase yoğurt + yaklaşık 50 gram beyaz peynirden alabiliyoruz. Obez ya da aşırı kilolu insanların ortak noktalarından biri de bu: Yapılan araştırmalar, tümünün günde ortalama 600 miligram kalsiyum aldığını saptamış. Oysa düşük kalorili diyetle birlikte günde 1000-1200 miligram kalsiyum almak hem vücut sağlığını koruyor hem de kilo vermeyi kolaylaştırıyor.
Gıda İntoleransı
Bazı bünyeler en akla gelmedik, hatta günlük hayatımızın ayrılmaz parçası olan yumurta, domates, brokoli ve daha nice gıda maddesine karşı tepki gösterebiliyor. Bunu bir tür iç alerji olarak tanımlamak mümkün; çünkü belirtileri gözle görülmüyor ama vücut bu gıdaları ya sindiremeyip depoluyor ya da çok zor ve ağır sindiriyor. Bu zorlanma anında vücut söz konusu gıdaların içinde bulunan bazı besin gruplarına karşı tepki vermeye başlıyor. Örneğin yumurtadaki proteine. İşte bu duruma “gıda intoleransı” deniyor ve kilo almak ya da kilo verememek de dahil pek çok kronik hastalığın nedeni olarak kabul ediliyor.