Karpuz, Giuseppe Recco’nun “Meyvelerle Natürmort” (1634-1695) adlı eseri de dahil eskiden beri sanatçılara esin kaynağı oluyor. Kırmızı renkli tatlı karpuzun Avrupa’daki ilk renkli çizimleri, Tacuinum Sanitatis adlı ortaçağdan kalma tıbbi el yazmalarında yer alıyor.
Eski çağlardan kalma İbranice yazılar ve Mısır mezar resimleri, en sevdiğimiz yaz meyvesinin kökenini ortaya koyuyor.
Karpuzun tadına bakmayı “meleklerin ne yediğini” anlamaya benzetmişti Mark Twain.
Fakat melekler karpuzun yabani atasını yeselerdi eğer mideleri bulanırdı. Çünkü bu ata, etli kısmı açık yeşil renkte sert ve acımsı bir meyveydi. Farklı ülkelerde ve kültürlerde kuşaklar boyunca uygulanan seçiciliğe dayalı ıslah, piknik sofralarımızın alışılmış görüntüsü olan kırmızı renkli tatlı meyveyi yarattı.
Bu destansı tarihin büyük bir bölümü antik çağlarda kaybolup gitmişti. Ancak İsrail’deki Zirai Araştırma Kurumu bahçecilik uzmanı Harry Paris, yıllarca çalışarak ipuçları toplamayı başardı. Eski çağlardan kalma İbranice yazılar, Mısır mezarlarındaki buluntular ve ortaçağ çizimlerini de içeren bu ipuçları yardımıyla karpuzun 5 bin yıllık muhteşem değişiminin kaydını çıkardı.
Nereden Nereye
Bilim insanları, karpuzun atasının –esas karpuz diyebiliriz buna– Afrika’da yetiştirildiği, oradan Akdeniz ülkelerine doğru kuzeye ve sonra da Avrupa’nın başka yerlerine yayıldığı konusunda hemfikir.
Ancak fikir birliği burada sona eriyor. Atalık karpuz aslen Batı Afrika’da mı yetişiyordu, Güney Afrika’da mı yoksa Kuzeydoğu Afrika’da mı? Teoriler haritanın her tarafına yayılmış durumda.
“Tarihi daha en başından karmakarışık edilmiş,” diyen Paris, 18. yüzyıldan başlayarak karpuz sınıflandırmalarını birbirine karıştıran taksonomistleri suçluyor.
Afrika’nın güneyinde yetişen beyaz karpuz (Citrullus amarus), şimdiki karpuzun eski çağlardaki atası olmaya en güçlü aday. Ama Paris bundan emin değil. Mısırlıların 4 bin yıl önce karpuz yetiştirdiğine dair kanıtlar bulmuş ki bu da Afrika’nın güney kesimlerinde tarımın başlamasından önceki dönemlere rastlıyor.
İki numaralı aday, batı Afrika’dan egusi karpuzu. Paris bundan da emin değil. Egusi etli kısmı için değil, bugünkü karpuzların sevilmeyen özelliği olan çekirdeklerini yemek için yetiştiriliyordu.
Paris modern karpuzun gerçek atasının, Sudan’da gurum, Mısır’da gurma olarak bilinen kuzeydoğu Afrika’ya özgü citrullus lanatus var. colocynthoides olduğunu düşünüyor.
“Bu karpuz bu gün bile hala Mısır ve Sudan’ın çöllerinde yabani olarak yetişirken batı Afrika’da ısrar etmek niye?” diyor Paris.
Firavunlara Layık
İnsanlar binlerce yıldır karpuz yiyor. Arkeologlar Libya’daki 5 bin yıllık bir yerleşimde meyve kalıntıları arasında karpuz çekirdekleri de bulduğu için biliyoruz bunu.
Mısır’da, Kral Tutankamun’un mezarı da dahil 4 bin yıl önce inşa edilen mezarlarda karpuz resimlerinin yanı sıra karpuz çekirdekleri de bulundu. Bir mezar resmi özellikle öne çıkıyor. Çizimde betimlenen karpuz, yabani olanlar gibi yuvarlak değil. Şimdikilere benzeyen oval biçimi, ıslah edilmiş bir çeşit olduğunu gösteriyor.
Burada sorulması gereken soru Mısırlıların neden karpuz yetiştirmeye başladığı. Meyve sert ve yavandı, ya acı ya da tatsız oluyordu. Ama buna rağmen birisi bir noktada “şundan biraz daha yetiştirmemiz gerek” demişti.
Paris’e göre bu sorunun cevabı meyvenin sulu olmasında yatıyor. Başka meyvelerin aksine karpuz, serin ve gölge bir yerde haftalar ve hatta aylar boyunca saklanabiliyordu. 1924 yılında Sudan’a giden bir National Geographic muhabiri, karpuzların toplanıp kurak mevsim boyunca bu şekilde saklandığını ve gerektiğinde suyu için kırıldığını görmüştü.
Paris, Mısırlıların da bu meyveye aynı nedenlerle ilgi gösterdiğine inanıyor. Ve mezarlarda karpuz kalıntılarının bulunmasının nedeninin de bu olduğunu söylüyor. “Ölen Mısır firavunlarının önünde uzun bir yolculuk olduğuna ve suya ihtiyaç duyduklarına inanılıyordu. Bu suyun kaynağı ne olabilirdi?” diye konuşuyor.
Paris, karpuz ıslah etmeye başlayan Mısırlıların ilk değiştirmek istediği özelliğin tat olduğuna inanıyor. Acımsı tadın nedeni tek bir dominant gen olduğundan bunu ıslah yoluyla ortadan kaldırmak oldukça kolay olmuştu büyük olasılıkla.
Bunun ardından üreticiler, başka özellikler için seçici üretime başlamışlardı. Servis tabağının en üstünde duran oval bir karpuzun görüldüğü mezar resmi, meyvenin nasıl değişim geçirdiğine dair ipucu veriyor. Taze olarak servis yapıldığına göre kesip yenecek kadar yumuşak olması gerekiyordu. Sert etli kısmı ve bunu sulu bir posaya dönüştürmek için dövülmesi ihtiyacı ortadan kalkmıştı.
Meyve artık sert ve acı olmayabilirdi ama günümüzde zevkle yediğimiz tatlı ve olgun karpuz olarak gelişimini henüz tamamlamamıştı.
Karpuzun rengi seçici ıslahla zaman içinde değişti. Kırmızı rengin geni şeker oranını belirleyen gen ile eşleşti. [Fotoğraf: Niday Picture Library, Alamy]
Karpuzun Yolculuğu
İÖ 2000 yılından sonra karpuzun geçirdiği tarihi yolculuğu tıbbi kitaplar, seyahat günlükleri, yemek tarifleri ve dini yazılardan ayıklamak gerekiyor. Farklı kaynakları inceleyen ve tanımlarını karşılaştıran Paris, karpuzun antik isimlerini ve çeşitli kullanım yollarını bulmayı başarmış.
İÖ 400 ila İS 500 yılları arasından kalma yazılar, karpuzun kuzeydoğu Afrika’dan Akdeniz ülkelerine yayıldığını ortaya koyuyor. Paris karpuzun yayılma nedeninin, ticaret ve değiş tokuşun yanı sıra uzun yolculuklar sırasında doğal su matarası olarak işlev görmesi olduğu tahmininde bulunuyor.
Karpuza eski Yunancada pepon deniliyordu. Hipokrat ve Dioskorides de dahil birçok doktor, sağaltıcı özelliklerinden dolayı meyveyi övüyordu. İdrar söktürücü olarak kullanılıyor, serinletici ıslak kabuğunu kafaya koymak suretiyle güneş çarpmasına uğrayan çocukları iyileştirmek için öneriliyordu.
Pepo severler arasında Romalı doğa araştırmacısı Baba Pliny de vardı ve bu meyveyi birinci yüzyılda hazırladığı Historia Naturalis ansiklopedisinde “maksimum soğutucu” -son derece serinletici bir yiyecek- olarak tanımlamıştı.
Paris, karpuzun eski İbranice adının avattihim olduğunu saptamış. Binlerce yıl önce İsrail’de yazılan Musevi Yasalarına dair üç kitapta (Mişna, Tosefta ve Kudüs Talmudu) bunlara dair ipuçları bulmuş. “O dönemde hahamlar tüm günlerini Yeşiva’da geçirmiyorlardı,” diyor Paris. “Halkın arasına karışıyorlardı. Tarımı biliyorlardı.”
Öşür vergisi –ürünün bir kısmının din adamları ve fakirler için ayrıldığı uygulama– özellikle aydınlatıcıydı. Örneğin çiftçilere, avatttihimleri üst üste yığmamaları, tek tek koymaları talimatı veriliyordu. Bu da hassas kabuklu avatttihimin karpuz olduğunun göstergesiydi.
İbranice yazılar arasında en ilginç olanı, İS 200 civarında yazılmış bir risale. Bu belge, vergi olarak alınmış karpuzları incir, üzüm ve nar ile aynı kategoriye koyuyordu.
Peki tüm bu meyvelerin ortak noktası ne? Hepsi tatlı. Üçüncü yüzyıla gelindiğinde tatsız karpuz bir tatlıya dönüşmüştü. Ve eğer İsrail’de tatlı karpuz varsa muhtemelen Akdeniz’e de yayılmıştı.
Rengarenk Lezzet
O dönemden kalma betimlemeler olgun karpuzun içinin sarımsı olduğunu gösteriyor. Aynı şekilde, İsrail’deki İS 425 yılından kalma Bizans mozaiklerinde kesilmiş olarak görülen bir karpuzun da etli kısmı sarı-turuncu.
Daha sonraki yıllar içinde karpuz bildiğimiz kırmızı rengine kavuşmuştu. Bunun nedeni, kırmızı renk geninin şeker oranını belirleyen gen ile eşleşmiş olması. Karpuz daha da tatlı hale gelecek şekilde ıslah edildikçe eti de zaman içinde renk değiştirmişti.
Avrupa’daki ilk kırmızı etli tatlı karpuz çizimleri Tacuinum Sanitatis adlı ortaçağ el yazmalarında görülüyor. On dördüncü yüzyıl İtalyan soylularının ısmarladığı bu metin gösterişli bir şekilde resimlenmişti. 11. yüzyıldan kalma Arapça el yazmalarına dayanan sağlıklı yaşamaya dair bir rehberdi.
Tacuinum Sanitatis bahçecilik açısından zengin. Belirgin oval biçimli, yeşil çizgili karpuz çizimlerin bazılarında toplanıp satılırken, birkaç tanesinde de kırmızı içlerini gösterecek şekilde kesilmiş olarak görülüyor. Çizimlerden birinde, yüzünde mutlu bir ifadeyle karpuzun suyunu içen bir çiftçi betimleniyor. İşte meleklere yaraşır bir meyve. Günümüzde tüm dünyada yılda 100 milyon ton karpuz üretiliyor.
“Büyükanne-babanız size hiç “en güzel zamanı şimdi” demiş miydi?” diye soruyor Paris. “Haklıydılar. Yaptığımız çalışmalara göre 5 bin yıldır evcilleştirilen karpuzun en güzel zamanı şimdi.”
Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/karpuzun-5000-yillik-gizli-tarihi/2563