Yeldeğirmeni – Moda
Yeldeğirmeni: Kadıköy ve Moda’nın burnunun ucunda gelişen Yeldeğirmeni Mahallesi, Anadolu yakasının son cool çocuklarından biri. Mahalle kültürünü sıkı bir şekilde devam ettiren Yeldeğirmeni’nin bir hipster cennetine dönüşme hikâyesi, aslında 2010’da harekete geçen Yeldeğirmeni Mahalle Yenileme Projesi’yle başlamış. Haydarpaşa Projesi ve Marmaray bağlantıları gibi projeler sonrasında, semtin rant cehennemine dönüşmemesi için çabalayan organizasyonun çabaları mahsul vermeye başlamış gibi görünüyor. İstanbul’da ilk çok katlı apartmanların yapılmaya başlandığı Yeldeğirmeni (ki semtin ilk apartmanı Sünget’i mutlaka görmenizi tavsiye ederiz), şimdilerde grafiti ve duvar resimlerine kucak açan; yeni ve genç sanatçıların atölyelerine ev sahipliği yapan; bagel ve vegan mutfakta ustalaşmış mekânlar açılan semtlerden biri haline geldi.
Moda: İstanbul’da yaşanacak tek yerin Moda olduğunu düşünenler, üşenmeden her hafta sonu vapura atlayıp Moda sahile demir atanlar… Bahsettiğimiz bu ‘fahri Modalılar’ mutlaka sizin etrafınızda da vardır. İstanbulluların, Moda’yı nasıl oldu da bu kadar benimsedikleri uzun bir tez konusu olur. Ama bu sevgi sebebiyle, zaten şehrin en nezih semtlerinden biri olan Moda, son birkaç yılda inanılmaz bir değişim göstererek, İstanbul’un yeni semt modelinin en güzel örneklerinden birine dönüştü. Sahilinde denizle bir olma, parklarında doğayı hissetme şansı sunan Moda; üçüncü dalga kahveciler, irili ufaklı butikler, farklı tatlar deneyenleri bekleyen kafeler, konsept mekânlarla dolup taşıyor şimdilerde. Ve bir de kalabalıkla… Moda, herkese, her şeye, her düşünceye ve Avrupai sosyal hayata kucak açıyor ve yakın zamanda popülaritesini kaybetmeyecek gibi görünüyor.
Levent – Gültepe
Levent: İstanbul’da yaşayan, çalışan veya ziyarete gelen herkesin yolu, elbet bir kere Levent’ten geçecektir. Burada ‘mahalleli’ kavramı pek yoktur, insanlar ya lüks rezidanslarda, ya da az katlı apartman veya villalarda sürer yaşamlarını. Binlerce insan şehrin diğer ucundan plazalara çalışmaya gelir, hiç olmazsa da elbette AVM’lerden birine yolu düşer. 1950’lerde Emlak Kredi Bankası’nın toplu konutlarıyla başlamış Levent’in yakın tarihi. Bir finans merkezi inşa edilecek en müsait yer buralar olduğundan dolayı, kısa sürede gökdelen ve plazalar doldurmuş semti. Onları restoranlar, gece kulüpleri, otomobil galerileri takip etmiş. Zamanında, Reşat Nuri Güntekin gibi sanatçılara, son zamanlarda da ünlü isimlere ev sahipliği yapan Levent, İstanbul’un tarihi semtleri kadar sıcak olmasa da, hem eğlenilecek, hem yaşanılacak, hem de çalışılacak bir semt olmaya devam ediyor.
Gültepe: Olur da birine “Nerede oturuyorsun?” sorusunu yöneltirseniz, Gültepe’de yaşasalar bile cevabın “Levent’te” olması neredeyse kesindir. Gültepe, Levent’in Plazalar bölgesine yakın kısımlarının nispeten normal, uzak kısımlarınınsa bu sayfalardaki diğer semtler gibi ‘unutulup gitmiş’ olduğu yerlerden biri. Tıpkı diğer benzerleri gibi vakti zamanında Anadolu’dan gelen göçmenlere kapılarını açmış, fazlasıyla yokuşlu sokakları olan, herkesin bir şekilde birileriyle hemşeri çıktığı, devletin kontrolsüz büyüyüp gelişmesine izin vermesiyle kötü şöhretli olup çıkmış bir semt Gültepe. 1990’lardaki inşaat furyasıyla, bir zamanlar semti sarmalayan gecekondu yapılar yerlerini apartmanlara bıraksa da, bu yeni yaşam tarzı, Gültepe sakinlerinin yaşam tarzlarını değiştirmeleri için bir ilham kaynağı olmamış. Semtin bağlı olduğu Kağıthane Belediyesi sınırları içerisinde süregiden kentsel dönüşüm projelerinin, Gültepe’yi kurtarıp kurtarmayacağını ise zaman gösterecek.
Beylikdüzü – Esenyurt
Beylikdüzü: Açık konuşalım; yaşı 25’ten büyük olan her İstanbullu’nun Beylikdüzü hakkında söyleyecek bir şeyi vardır. Aynı kaderi paylaşan Büyük ve Küçükçekmece’yle birlikte, hepimiz bir semtin nasıl sıfırdan yaratılabileceğine şahit olduk. Yavaş ve derinden ilerleyen Beylikdüzü, 2009’da ilçe oldu, şimdiyse kocaman bir belediye. Tüm bunların bir tesadüf olması beklenemezdi elbette. İstanbul’da, keşfedilen en eski yaşam bölgesinin, Beylikdüzü civarındaki Yarımburgaz Mağaraları olduğu düşünülüyor. Bundan tam 1.250.000 yıl önce de Beylikdüzü’nde yaşayanlar varmış yani. 1960’lara gelindiğinde, denize kıyısı olan semtte yazlık kültürü gelişmeye başlamış. Tek handikabı, merkez noktalara uzak olması olsa da, kooperatifleşmeyle ilk sakinlerini Anadolu’dan ve Almanya’dan toplayan Beylikdüzü, şimdilerde yeni restoranları, AVM’leri, sosyal yaşam alanlarıyla, gerçek bir İstanbul semtine dönüşmeye başlıyor.
Esenyurt: Beylikdüzü’nün, biraz içeride kalan komşusu Esenyurt da talihi bir türlü dönmeyen semtlerimizden biri. Öyle ki, Esenyurt’taki evlerin çoğu, Beylikdüzü’nde olduğu söylenerek satılıp, kiralanmaya çalışılıyor. Sakinlerinin ‘Esencılıs’ diye adlandırdığı, ülkemizin Doğu bölgelerinden ağır göç alan semtin, Los Angeles’la yakından uzaktan bir alakası olduğu söylenemez. Çözülemeyen altyapı sorunu, belediyenin vakti zamanında kişiye özel dağıttığı imar planları, kontrolsüz büyüme derken, Esenyurt yıllar içerisinde kusursuz bir olumsuz imaj yaratmayı başardı. İnsanların zamana ve bulundukları mekâna uyum sağlamak yerine, yaşam stillerini gönüllerince devam ettirmelerinin nelere yol açabileceğinin açık bir kanıtı olan Esenyurt, şimdilerde belediyenin sıkı çalışmalarıyla imajını toparlamaya çalışıyor.