Katiller mi? Hippiler mi? Alet yaptıkları için mi, yemek pişirdikleri için mi aradan sıyrıldılar? Bilim insanları, insanın ne zaman ve nasıl insan olduğu konusunda hemfikir olamıyor.
Ne yaratık ama şu insan! Bu konuda herkes hemfikir. Peki Homo sapiensi bırakın diğer maymunları, diğer hayvanlar arasında bu kadar farklı kılan şey neydi? Ve atalarımız o şeyi nasıl ve ne zaman elde etti? Geçtiğimiz yüzyılda bu konuda bolca teori üretildi. Bunlardan bazıları insan evrimi hakkında olduğu kadar bu teorileri öne süren insanların yaşadığı zamanla ilgili de ipuçları veriyor.
Geçtiğimiz hafta dünyaya duyurulan ve muhtemelen Homo sapiensin atalarından biri olan Homo naledinin çığır açan keşfi, evrimle ilgili birkaç soruyu tekrar sormamıza neden oldu.
1. Alet Yapıyoruz
1944 yılında antropolog Kenneth Oakley bir makalesinde “Alet yapmak insanı farklı kılıyor,” yazmıştı. “Maymunlar buldukları nesneleri alet olarak kullanıyor,” diyordu aynı yazıda, “Fakat sopalara ve taşlara, onları bir amaç uğrunda kullanmak için biçim vermek bilinen ayırt edici en eski insan faaliyeti.” 1960’ların başında Louis Leakey alet yapımının, ve dolayısıyla insanlığın ortaya çıkışını Homo habilis (“Becerikli adam”) adlı, 2,8 milyon yıl önce Doğu Afrika’da yaşamış bir türe atfetti. Ancak Jane Goodall ve diğer araştırmacılar şempanzelerin de çubuklara belli amaçlar için şekil verdiğini –örneğin ince dalların yapraklarını koparıp yer altındaki böcekleri yakalamak için kullanıyorlar– ortaya koydu. Ellere sahip olmayan kargalar da oldukça becerikli hayvanlar.
İsrail’deki bir kazı alanında bulunan 790 bin yıllık bu ilkel el baltası muhtemelen bir Homo erectus tarafından yapıldı. Bilinen en eski taş aletler 3,3 milyon yıl yaşında. [Fotoğraf: Kenneth Garrett, National Geographic Creative]
2. Katiliz
Antropolog Raymond Dart’a göre seleflerimiz yaşayan maymunlardan tescilli bir katil olarak – “yaşayan canlıları güçle alıkoyan, ölene kadar hırpalayan, uzuvlarını koparan, kana susamışlığını kurbanlarının sıcak kanıyla dindiren, etlerini parçalayan” etçil bir canlı olarak ayrıldı. Şimdi kulağa özensiz bir kurgu gibi gelse de Dart’ın 1953 yılında kaleme aldığı “katil maymun” teorisini anlatan makalesi, İkinci Dünya Savaşı ile gelen akıl almaz yıkım sonrasında muhattap bulmuştu.
İnsan evrimini açıklamaya çalışan “katil maymun” teorisinin sahibi Raymond Dart, bulunan ilk australopithecus olan Taung Çocuğu’nun kafatasını tutuyor. [Fotoğraf: David L. Brill, National Geographic Creative]
3. Yiyeceğimizi Paylaşıyoruz
1960’larda katil maymun gitti, hippi maymun geldi. Antropolog Glynn Isaac, avlanan hayvanların avlandıkları yerden bilinçli bir şekilde alınıp, tahminlere göre etin tüm toplulukla paylaşılması için başka bir yere götürüldüğünü kanıtlayan hayvan kalıntıları buldu. Isaac’a göre yiyecek paylaşımı yiyeceğin nerede bulunabileceğine dair bilgi alışverişi yapmayı gerektirdi ve böylece dil ve diğer insana özgü toplumsal davranışlar gelişti.
4. Çıplak Yüzüyoruz
Bundan da bir süre sonra, televizyon için belgeseller yazan Elaine Morgan insanların diğer primatlardan çok farklı olmasının nedeninin, bizim atalarımızın farklı bir ortamda, suyun içinde ve yakınlarında evrim geçirmesi olduğunu öne sürdü. Vücut tüylerini dökmek daha hızlı yüzmelerini, iki ayak üzerinde yürümek de çamurda bata çıka ilerleyebilmelerini sağladı. “Su maymunu” teorisi bilim camiasında pek rağbet görmüyor. Fakat 2013 yılında David Attenborough bu teoriye destek verdi.
5. Bir Şeyler Fırlatıyoruz
Arkeolog Reid Ferring, atalarımızın sağa sola hızla taş fırlatmaya başlama becerisini kazandıktan sonra adam olduğuna inanıyor. Ferring, Gürcistan’da yer alan 1,8 milyon yıllık kazı alanı Dmanisi’de, bir zamanlar orada yaşayan Homo erectusların avcı hayvanları, avladıkları hayvanlardan uzaklaştırabilmek için taş fırlatmayı öğrendiğine dair kanıtlar bulmuş. “Dmanisi’de yaşayan insanlar çok ufaktı,” diyor Ferring. “Ve bu alan büyük kedilerle doluydu. Öyleyse bu insanlar nasıl hayatta kalabildi? Afrika’dan çıkıp buralara nasıl gelebildi? Taş fırlatma cevabın bir parçasını oluşturuyor.” Ferring’e göre hayvanları taşlamak grup çalışması gerektirdiği için aynı zamanda bizi sosyalleştirdi de.
Dmanasi’deki arkeolojik bulgulardan esinlenen bu resim, geyik leşine yaklaşan bir sırtlanı taş atarak uzaklaştırmaya hazırlanan dişi bir Homo erectusu gösteriyor. [Fotoğraf: John Gurche, National Geographic Creative]
6. Avlanıyoruz
Sherwood Washburn ve C.S. Lancaster adlı antropologların 1968’de kaleme aldığı bir makaleye göre avlanmak işbirliğini geliştirmekten çok daha fazlasına yol açtı: “Kelimenin tam anlamıyla zihnimiz, çıkarlarımız, duygularımız ve temel toplumsal yaşamımız, avlanmaya başarıyla adapte olmamızın evrimsel ürünleri.” Örneğin beyinlerimiz, av hayvanlarını nerede ve ne zaman bulacağımızla ilgili bilgileri saklama ihtiyacından dolayı büyüdü. Bu teori avlanmanın cinsiyetler arasında işbölümüne de yol açtığını ve kadınların toplayıcılığa yöneldiğini savunuyor. O zaman akıllara şu soru geliyor: Neden kadınların da beyni büyük?
7. Yiyecek Karşılığında Seks Yapıyoruz
Daha da spesifik olmak gerekirse, tekeşli seks. 1981’de C. Owen Lovejoy’a göre insan evriminin kırılma noktası, 6 milyon yıl önce tekeşliliğin ortaya çıkması oldu. O zamana kadar en fazla rakip talipleri uzaklaştıran kaba saba alfa erkekleri çiftleşiyordu. Öte yandan tekeşli dişiler, gıda sağlamada ve yavruları büyütmede en becerikli olan erkekleri tercih etti. Lovejoy’a göre atalarımız, elleri serbest kalsın ve böylece eve daha fazla yiyecek götürebilsinler diye iki ayak üzerinde yürümeye başladı.
8. (Pişmiş) Etle Besleniyoruz
Büyük beyinler acıkıyor – gri madde kaslara kıyasla 20 kat daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor. Bazı araştırmacılara göre sadece bitkiyle beslenildiği takdirde beyinlerimizin gelişmesi mümkün değildi. Bu teoriye göre beyinlerimiz, bundan 2 ila 3 milyon yıl önce yağ ve protein açısından zengin bir gıda olan eti yemeye başladıktan sonra büyümeye başladı. Ve antropolog Richard Wrangham’a göre atalarımız, insanlara özgü bir davranış olan ve yiyecekleri sindirmeyi çok daha kolay bir hale getiren bir davranış olan yemek pişirmeyi keşfettikten sonra eti dövmeye ve çiğnemeye daha az enerji harcamaya başladı ve böylece beyinlerimiz için geriye daha da fazla enerji kaldı. Daha sonra bu beyinler bilinçli olarak vejetaryen olacak kadar gelişti.
Arkeologlar doğal yollardan ölen bir fil üzerinde, ilkel taş aletlerle eti ne kadar hızlı kesip ayrıştırabileceklerini test etti. Her biri bir saat içinde yaklaşık 45 kilogram et kesebildi. [Fotoğraf: David L. Brill, National Geographic Creative]
9. (Pişmiş) Karbonhidratla Besleniyoruz
Geçtiğimiz günlerde yayımlanmış bir araştırmaya göre beyinlerimizin büyümesini mümkün kılan şey karbonhidrat yüklemesi olabilir. Atalarımız bir kez yemek pişirmeyi keşfettikten sonra kökler ve diğer nişastalı besinler beyinlerimiz için mükemmel bir gıda kaynağı haline geldi. Ne de olsa etten çok daha kolay bulunuyorlardı. Tükürüğümüzde bulunan amilaz adlı bir enzim karbonhidratın parçalanıp glikoza dönüşmesini sağladı. University College London’da evrim genetikçisi olan Mark G. Thomas, DNA’mızın amilaz geninin birçok kopyasını barındırdığını söylüyor ve ve bu durumun (ve nişastalı köklerin) beynimizin hızlı gelişimini tetiklediğini öne sürüyor.
10. İki Ayak Üzerinde Yürüyoruz
İnsan evrimindeki kritik dönemeç atalarımızın ağaçlardan inip iki ayak üzerinde yürümeye başlaması olabilir mi? “Savan teorisi”nin taraftaları iklim değişikliğinin bu adaptasyona yön verdiğini söylüyor. Günümüzden 3 milyon yıl önce Afrika kuraklaşınca ormanlar küçüldü ve savanlar temel bitki örtüsü haline geldi. Böyle olunca da iki ayağı üzerine kalkıp uzun otlar arasında yırtıcıları daha uzun bir mesafeden tespit edebilen ve gıda ve su kaynaklarını birbirinden ayıran açık arazide daha verimli bir şekilde ilerleyebilen primatlar daha avantajlı hale geldi. Bu varsayımın sorunu ise 2009 yılında bulunan ve bugün Etiyopya olan bölgede yaşamış olan Ardipithecus ramidus adlı insangilin keşfiydi: Bu bölge nemli ve ormanlıktı fakat “Ardi” yine de iki ayak üzerinde yürüyordu.
3 milyon yıl kadar önce Afrika iklimi kuraklaşıp ormanlar yerlerini ovalara bırakınca atalarımızın yeni duruma uyum sağlaması gerekti. [Fotoğraf: Mauricio Anton, National Geographic Creative]
11. Uyum Sağlıyoruz
Smithsonian’ın Human Origins Program’ının direktörü Richard Potts tek bir olayın değil, iklimdeki birçok farklı değişimin insan evrimine yön verdiğini öne sürüyor. “3 milyon yıl önce insan cinsinin ortaya çıkması,” diyor, “kurak ve nemli iklimlerdeki şiddetli dalgalanmalara denk geliyor.” Potts’a göre doğal seçilim sabit ve kestirilemez değişimlere en iyi adapte olan primatların hayatta kalmasını sağladı: İnsanı insan yapan değer uyum sağlamanın ta kendisi.
12. Birleşiyoruz ve Saldırıyoruz
Antropolog Curtis Marean, insanlığın kökenine küresel çağımızın algısına oturan bir açıklama getiriyor: Biz istilacı türlerin en büyüğüyüz. Atalarımız on binlerce yıl tek bir kıtada yaşadıktan sonra atalarımız tüm gezegene yayıldı. Bunu nasıl başardılar? Marean’a göre cevap işbirliğine olan genetik yatkınlığımızda – bu da yardımseverlik değil, çatışma temelli bir olgu. İşbirliği yapan primat grupları, rakip gruplar karşısında bir avantaj elde etti ve onların genleri hayatta kaldı. “Atalarımızın ileri bilişsel becerileri bu işbirliğine yatkınlıkla birleşince yeni çevrelere çabucak uyum sağlayabildiler,” diyor Marean, “Bu aynı zamanda yenilikleri de mümkün kıldı ve fırlatılan silahlar gibi tarihi değiştiren teknolojilerin ortaya çıkmasını sağladı.”
Antropolog Curtis Marean’a göre fırlatılmak üzere ilk Homo sapiensler tarafından yapılan ve Güney Afrika’daki Pinnacle Point’te bulunan bu silahlar, insanlığın işbirliği yapma becerisinin göstergesi. Fotoğraf: Per-Anders Pettersson, Getty Images.
Bu Teorilerin Nesi Yanlış?
Bu teorilerin çoğu övgüyü hak ediyor, fakat hepsinin ortak bir önyargısı var: İnsanlığın bir ya da bir grup özellik tarafından tanımlanabileceği ve evrimde çok önemli bir dönüm noktasının Homo sapiense giden kaçınılmaz yolu açtığı yanılgısını paylaşıyorlar.
Ancak atalarımız deneme tahtaları değildi. Bir şeye doğru evrilmeye çalışmıyorlardı, yalnızca hayatta kalmaya çalışan Australopithecus veya Homo erectuslardı. Ve geliştirdikleri özelliklerin hiçbiri tek başına bir dönüm noktası değildi; çünkü ortaya çıkan sonuçlar hiçbir zaman kaçınılmaz olmadı: Alet yapan, taş fırlatan, et ve patates yiyen, işbirliğine ileri derecede yatkın olan, kolayca uyum sağlayan, inanılmaz büyük beyinli bu katil maymun biziz ve şu an bile evrimimize devam ediyoruz.