“Sonlu olduğumuz gerçeği aldırışı mümkün kılar. Aldırış aynı zamanda vicdanın kaynağıdır. Vicdan aldırışın çağrısıdır ve kendini aldırış olarak gösterir” der Rollo May. Vicdan, aldırış etmektir. Umursamaktır. İçimizin derinliklerinden gelen ve bizi ahlâka çağıran o sestir. Bize, “başka türlü yapamazdım” dedirten şeydir. Başka insanlara hayrı dokunan her bir kişi, varlığın karşılıklı bağımlılığına ve ortak bir insanlık fikrine inanır. İnsanın içinde çağlayan sorumluluk duygusu, onu başkasına el uzatmaya ve böylece kendi fıtratına, varoluşsal özüne sadık kalmaya zorlar.
İnsan evladı 14 aylıkken birbirine yardım etmeye, iki yaşında bir şeyleri paylaşmaya ve üç yaşında ahlaki kurallara aykırı eylemleri protesto etmeye başlıyor. Bunun ödülle bir ilgisi yok. Bir çalışma bize, üç ve beş yaş arası çocukların yaptıkları bir iyilik için ödüllendirildiklerinde, o iyiliği ikinci kez yapmakta daha isteksiz davrandığını gösteriyor. Bu, şu demek: İyiliğin içsel ödülü dışsal ödüllerden çok daha kıymetli. İnsan ahlaka ve merhamete programlanmış bir varlık. Diğerkâmlık ve vicdan, insan ruhunun vazgeçilmez harcıdır.
Vicdan ahlakın kaynağıdır ve empatiden beslenir. Başka bir insanın halini, düşüncelerini algılamak, anlamak, yaşamak ve buna cevap vermek olarak tanımlanabilir empati. Onun hangi acısı beni onu duymaya, onun için harekete geçmeye zorluyor? Onu nasıl daha iyi anlayabilirim? Ailemiz ve dostlarımız dışındaki daha geniş çevredeki mağdurların ve ihtiyaç sahiplerinin halinden anlamak ise sosyal empati olarak isimlendirilebilir. Karmaşık sosyal durumları anlamaya çalışmayan insanların basmakalıp düşünmeye ve ideolojik günah keçileri bulmaya meyyal olduğunu biliyoruz. Empati işbirliği ve diğerkâmlık gibi toplumsallığı artıran davranışları besler. Sosyal empati, kötülük karşısında eyleme geçme arzusunu ve toplumsal iyilik hissini geliştirmeyi hedefler. Bencilliği akılcılığın bir ölçüsü olarak gören anlayışın aksine, bütün insanlığın refahının her bir insan tekinin mutluluk ve refahından geçtiğini öngörür.