İÇSEL YALNIZLIK

İnsanların büyük çoğunluğu, ilişkileri, arkadaşları, çocukları ve iş hayatları olmasına rağmen kendilerini yalnız hissediyor. Bu içsel yalnızlığın nedenini gelin beraber keşfedelim.

Boşluk hissi, elle tutulur bir neden olmadığı halde içimizi sıkan bir hüzün dalgası.  Etrafımızdakiler sohbet eder, güler, onları duyuyormuşuz gibidir ama neşelerini paylaşmak imkânsızdır. İlgi alanları bizimkinden çok farklıymış gibi gelir, anlaşılmadığımızı hissederiz, sanki bizi onlardan ayrı tutan camdan bir bölme vardır aramızda. Aynı zamanda hem benzerizdir hem farklıyızdır, hem uzağızdır hem yakınızdır. Bu, yalnızlık hissinin bir çelişkisidir. Bu hissi yakınlarımızla birlikteyken o kadar hissetmeyiz. Ancak bizi onlardan ayıran mesafeyi hissettiğimiz an, anonim bir kalabalığın tam ortasında kıskıvrak yakalanırız. Bu ağırlıklı olarak, ne söyleyeceğini bilemeyen veya hayattaki amaçları birbirinden uzaklaşan çiftlerde görülebilir. Aynı zamanda, kendimizi ailemizden farklı görüyorsak, onlarla aynı değerleri paylaşmıyorsak, ailenin kara koyunu eğer bizsek, bu hissi aile yemeklerinde de yaşayabiliriz. Bağlar eğer anlamları varsa bizi besler. Aksi takdirde, içsel boşluğumuzu doldurmadan bizi hapsederler.

Kişisel algı

Bazı kişiler sanki dünyayla bağlantısı kesilmiş gibidir ve bundan dolayı acı çekmezler. 2016 yılında yapılan bir araştırma, gerçek yalnızlıkla kişinin yaşadığı yalnızlık izlenimi arasında doğrudan bir ilişki olmadığını kanıtladı. Yalnız olduğunu düşünen insanların yarıdan fazlası aslında yalnız değil. Sosyal nörobilimin öncülerinden John Cacioppo (1951-2018) bu gizem üstüne uzun yıllar çalıştı. Öznel yalnızlık duygusu yaşayanlarda üç kişilik özelliği bulunuyor: Yoğun bir takdir ihtiyacı ve onay görme, normların dışında kalma korkusu ve son olarak, boşluk dönemlerinde rahatlatıcı düşünce ve aktivitelere tutunamama.

 

Yazının devamı Psychologies.com.tr adresimizde.

Yorumlar yapılamaz.