Uzman Klinik Psikolog ve Öğretim Görevlisi Mia Medina; aile hayatı, ilişkiler ve cinsellik hakkındaki sorularınızı yanıtlamaya devam ediyor.
“Bir ailem olmayacağı düşüncesi ilk defa korku vermeye başladı.”
Bu ay 35’inci doğum günüm. Hayatımı sorgulamaya başladım. Bir aile kurmak yerine işime yönelmeyi tercih ettim, ancak şimdi yalnız hissediyorum. Sürekli aklımda “Yanlış seçimler mi yaptım?” gibi sorular dolaşıyor. Yeliz, İstanbul
Aslında gelişigüzel sayılar olsa da, toplumumuzda kalıplaşmış bazı yaşlar, bizim için zamanı geldiğinde önem taşımaya başlar. Normalde arka planda olan bir takım düşünceler ya da sorgulamalar bir anda su yüzüne çıkar. Bir yandan, 35 yaşın aslında 34 ya da 36’dan farklı olmadığını hatırlamak ve kaygı dolu döngülere girmemek önemli. Diğer yandan, bu yaş dönümünü isteklerini gözden geçirip hayatını seni daha tatmin edecek bir yola sokmak için bir fırsat olarak da kullanabilirsin.
Geçmişte yaptığın seçimleri sorguladığından bahsetmişsin. Bu, insanın hayatını anlamlandırması ve gelecek kararlarını özgür ve sağlıklı bir biçimde alması açısından önemli ve değerli bir süreç olabilir. Ancak geçmişi sorgulamak sadece pişmanlık ve çaresizlik gibi duyguların yaşandığı saplantılı bir düşünce döngüsü haline gelirse, bunun kişiye bir faydası olmaz; tam tersine ileriye dönük yapıcı adımları da engeller.
Bir aile kurmak yerine işe yönelmeyi tercih etmek, ikisine bir arada sahip olunamayacağını ima ediyor. Bu inancı sorgulamak isterdim. Tabii ki iş hayatının yoğun temposu insanı birçok şeyden alıkoyabilir. Yine de aile kurmana engel olmuş olabilecek diğer içsel faktörleri de değerlendirmeni öneririm. Bunun için gereken romantik ilişkilerden farklı şekillerde ve sebeplerle kaçınmış olabilir misin?
Bu tür sorgulamalar pişmanlık ve yargılama yerine içimize dönüp bazı şeyleri merak etmeyi, anlamlandırmaya çalışmayı gerektirir. Bu da çözümlenemeyen bir düşünce döngüsü yerine geleceğe dönük, umutlu ve özgürleştirici bir farkındalık sürecine yol açacaktır.
“Uzun zamandır evliliğimde mutsuzum ama ayrılma adımını atamıyorum.”
Eşimle beş senedir evliyiz, ondan önce de iki sene beraberdik. Ancak uzun zamandır evliliğimde mutsuzum, bence o da mutsuz. Aramızda hiçbir iletişim kalmadı, beni sevdiğini ya da arzuladığını hissetmiyorum. Çocuğumuz yok, maddi özgürlüğüm de var yani aslında birlikte kalmak için bir sebebimiz yok. Yine de ayrılamıyorum. Ne yapmalıyım? Meltem, İstanbul
İlişkiler ve ayrılma süreçleriyle ilgili en zor şey ambivalans dediğimiz, aynı anda birden fazla çelişen duygular hissetmenin yarattığı içsel karmaşadır. Evliliğini koruman veya sonlandırman doğrultusunda bir öneri ya da destek vermem mümkün değil, ancak içinde bulunduğun bu karmaşık durumu, sıkışmışlığı farklı yönlerden araştırıp yardımcı olabilirim.
“Bir türlü ayrılma adımını atamıyorum” demişsin. Kişilerin bir ilişkiyi bitirmesini engelleyen binlerce etken olabilir. Eşine duyduğun sevgi, onunla kurmuş olduğunuz hayata olan bağlılığın, ayrıldıktan sonra seni bekleyen bilinmezliklerden korkman, toplum ya da aile baskısı, bir şeylerin değişebileceğine ve bu evliliğin içinde de mutluluğu bulabileceğine dair umut, boşanmayı bir yenilgi ya da “pes etmek” olarak algılamak aklıma gelen etkenlerden bazıları. Bunların yanı sıra sizin ilişkinize özel dinamikler ve faktörler de bu saydıklarımla etkileşiyor ve durumu daha da karmaşık bir hale getiriyor olabilir.
Bu sebeplerin hiçbiri “doğru” ya da “yanlış” olarak değerlendirilemez, ancak kökeninde yatan duygular ve endişeler araştırılmalıdır. Hayatının akışını belirleyecek bir karardan bahsediyoruz; karar sürecini aceleye getirmemen ve kendi kendine olabildiğince açık ve özenli olman son derece önemli.
Bir yandan da bu süreç boyunca ilişkiden duygusal ve zihinsel yatırımını kesmemeye çalışmanı öneririm. Bazen evliliklerde ayrılık adımı atılmaz, ancak iki taraf da ilişkiyi manen terk eder. Bu, bireyleri arafta bırakan, yaşamı da statik ve cansız kılan bir durumdur. Eşinle bu konuda samimi bir diyalog başlatmanı, karşılanmayan ihtiyaçlarından bahsetmeni ve onu mümkün olduğunca açık bir şekilde dinlemeni öneririm. Bu tür diyalogları iki kişinin yapması zor olabilir. Bu noktada çift terapisinden destek almanız da çok yerinde bir adım olacaktır.
“Kızımın yaşadığı cinsel ilişkiyi öğrenince, çok sarsıldım”
15 yaşındaki kızımın erkek arkadaşıyla cinsel ilişkide bulunduğunu öğrendim ve çok sarsıldım. Muhafazakâr bir aile sayılmayız, ancak yine de babasına söylemeye çekiniyorum, Kızım bunu bildiğimi bilmiyor. Bu duruma nasıl yaklaşmalıyım? Seher, Antalya
Öncelikle, yaşı ne olursa olsun çocuklarımızın cinsellik yaşaması, onları farklı bir şekilde görmemize, bağımsız kimlikleriyle yüzleşmemize yol açan sarsıcı bir deneyim olabilir. Kızının bunu görece genç yaşta yaşaması senin için özellikle zor ve endişe verici olmuştur.
Kızın büyük ihtimalle birçok karmaşık ve kafa karıştırıcı dönüşümler yaşıyor. Farklı arzular ve dürtüler deneyimliyor, yeni bir ilişkilenme şekliyle tanışıyor, kendi vücuduyla bile ilişkisi değişiyor. Bütün bunları da artık cinsellikle ilgili her türlü “bilgi”nin havalarda uçuştuğu, porno sitelerine bile çocuk yaşta erişildiği bir sosyal iklimde yaşıyor. Büyük ihtimalle çevresinde cinsellikle ilgili bir takım talepler ve beklentiler algılıyor. Bir yandan da 15 yaşında bir kız olarak bütün bu karmaşık deneyimleri anlamlandırıp sindirmesine yardımcı olacak hayat birikimi ve duygusal olgunluğu sahip değil.
Bu sebeple senin desteğine ve rehberliğine belki de her zamankinden fazla ihtiyacı var. Bu noktada ona karşı öfkeli ve cezalandırıcı olman onu bütün bu zorlukların içinde yalnız bırakacak, daha ciddi zarar görme riskini de artıracaktır. Öncelikle ona cinselliğin güzel, önemli ve karmaşık bir şey olduğunu, mutlaka duygusal etkileri bulunduğunu ve bu sebeple de özenli bir şekilde deneyimlenmesi gerektiğini anlatabilirsin. Daha da önemlisi, vücudunun sınırlarını bilmesinin ve onu korumasının önemini vurgulayabilirsin. Bunun yanı sıra, hamilelik ve cinsel hastalıklardan korunmakla ilgili bilgi vermen ve hatta onu bir doktor kontrolüne götürmen de faydalı olacaktır.
Bütün bu süreç içinde bir arkadaş değil, bir anne olarak duruşunu koruman çok önemli. Evet, öfkeli ve cezalandırıcı olmak onu uzaklaştıracaktır, ancak onun seçimleriyle ilgili endişeni, hatta hoşnutsuzluğunu dile getirebilirsin. Onun sırdaşı olmak zorunda değilsin, hatta onun sınırlarına ve mahremiyetine saygı göstermen, senin dediklerine daha açık olmasını kolaylaştıracaktır.
“Sonumun babam gibi olmasından korkuyorum.”
Karım ve çocuğum var, işim var ama bir türlü mutlu olamıyorum. Hayat çok boş gibi geliyor, motivasyon bulamıyorum. Babam uzun yıllar ağır depresyon yaşadıktan sonra ben sekiz yaşındayken intihar etmişti. Acaba ben de ona benzer miyim? Murat, İstanbul
Zor bir süreçten, neredeyse varoluşsal bir krizden bahsediyorsun. Tabii ki seni tanımadan, geçmişini ve şimdiki koşullarını bilmeden bu süreci anlamlandırmak mümkün değil. Ancak babanın sen çocukken intiharı son derece önemli ve seni birçok yönden etkilemiş olabilecek bir durum.
“Ona benzer miyim?” diye sormuşsun. Depresif eğilimler kısmen genetik olarak aktarılabilir, ancak tabii ki bu bire bir sana geçmiş bir alın yazısı olamaz. Kanımca buradaki daha önemli konu, senin çocukluğunu kronik ve ağır depresyon yaşayan bir babayla ve bununla baş etmeye çalışan bir aile sistemi içinde geçirmiş olman. Bunun senin üzerindeki çeşitli etkilerini araştırmak isterdim. Daha da önemli ve üzücü olan, babanın sonunda depresyona yenilip ailesini geride bırakmak pahasına hayatına son vermiş olması. Bu noktada yaşadığın kayıp da ağır, derin ve çok katmanlı olabilir; öfke, özlem, üzüntü, değersizlik ve hatta rahatlama gibi çok yönlü ve bazen çelişen duygular barındırabilir.
Babanın hastalığı ve ölümünün ailende ne kadar konuşulduğunu, senin bunları ne şekilde düşündüğünü ve sende yarattığı duygularla ne ölçüde temasta olduğunu merak ederdim. Belki de bu duyguları anlamlandırmana yardım edecek birileri olmadığından ve/veya acılı duyguları babanın depresyonuyla özdeşleştirip korkutucu bulduğundan, hayatta işlevsel ve pragmatik konulara odaklanmayı tercih etmiş olabilirsin. Nitekim kendine anlamlı bir hayat kurmuşsun, ancak ne kadar görmezlikten gelsen de içinde gömülü bazı karanlık hisler ara ara su yüzüne çıkıp seni korkutuyor. Depresyona genetik bir yatkınlığın olsa bile, bu hisler babanın alın yazısını paylaştığın anlamına gelmez. Doğal olarak içinde bazı acılı duygular taşıyorsun ve onlardan kaçmak yerine yüzleşmen faydalı olabilir. Bunu güvenli bir ilişki kurabildiğin bir terapi sürecinde yapmanı öneririm.
Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/evliligimde-mutsuzum/