Hindistan’ın Cemmu ve Keşmir eyaletinde bir adam, boş dağlık arazideki bir tuvaleti kullanıyor.
Antik Roma’dan Hindistan’a dünyadaki toplumlar hijyen koşullarını geliştirmek için nasıl uğraştı?
Singapurlu iş adamı Jack Sim, kötü sağlık koşullarının pek çok insanın ölümüne ve verimlilikte milyonlarca dolarlık kayba neden olduğu gerekçesiyle yola çıktı ve bir hijyen seferi başlattı. 2001 yılında Dünya Tuvalet Örgütü’nü, daha sonrasında ise Dünya Tuvalet Okulu, Dünya Tuvalet Zirvesi ve dünyanın dört bir yanında banyo dernekleri kurdu.
2013 yılında Birleşmiş Milletler, tuvaletsiz bir yaşam süren 2,4 milyar insanı görünür kılmak için bu günü benimsedi. İki yıl sonra BM, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında bu tarihte herkesin tuvalete erişimi olacağını taahhüt etti.
Bu küresel ilginin de etkisiyle, tuvalet alanında yenilikler baş göstermeye başladı. Güvenlik ve sağlık koşullarını geliştirmek üzere düşük maliyetli tuvalet veya tuvalet eklentileri üreten hükümet ve STK’lar önderliğindeki inisiyatifler bunları ücra köylere ve felaket bölgelerine gönderiyor. Ancak çeşitli ülkelerde tuvalete gitme eylemine eşlik eden önyargıları yıkmak hâlâ aşılması gereken bir engel. Eleştiriler bu inisiyatiflerin eğitim için yeterli parayı ayırmadığını öne sürüyor. Bu durum da kültürel normların (bu normların pek çoğu evin içinde veya yakınında tuvalet olmasını yasaklıyor) modern teknoloji karşısında daha güçlü bir konuma ulaşmasına neden oluyor.
“Farklı kültürlerin tuvalet inşa ederken farklı nedenleri olduğunu anlamak gerek,” diyor Waltham, Massachusetts’teki Brandeis Üniversitesi’nden, The Archaeology of Sanitation in Roman Italy (Roma İtalya’sında Sağlık Koşulları) kitabının yazarı Ann Olga Koloski-Ostrow. “Herkes Batı dünyasıyla aynı şekilde düşünmüyor.”
Arkadaşları arasında “Tuvaletler Kraliçesi” olarak bilinen Koloski-Ostrow, antik Roma’nın üçüncü dünya ülkelerinde sağlık konusuna nasıl yaklaşılması gerektiğine dair iyi bir ders niteliğinde olduğuna inanıyor.
Andrea Bruce
Hindistan, Bangalor’daki bir binanın çatısındaki tuvalet. Ülkenin 1 milyar 200 milyonluk nüfusunun yarısının tuvalete erişimi yok.
Tuvaleti Romalılar icat etmedi -onlar kullanmaya başlamadan 3000 yıl önce de tuvaletler kullanımdaydı- ama sağlık koşulları açısından şehir planlamasında devrim yaptılar. Ancak altyapıya rağmen -umumi tuvaletler, kanalizasyon sistemleri, hamamlar ve sukemeri sistemleri- Roma’da kamusal sağlık çok büyük bir ilerleme kaydedemedi. Virüslerin nasıl yayıldığı o dönem henüz bilinmiyordu; bu nedenle hijyen için oluşturulan sistem aslında parazit ve hastalıkların Demir Çağı’na oranla çok daha fazla artmasına neden oldu.
Günümüzde bu tür olaylardan çıkarılan dersler gelişmekte olan dünyaya uygulanabilir. 665 milyon insanın bu tür olanaklara erişiminin olmadığı Hindistan, tuvalet aktivistleri açısından iyi bir başlangıç noktası. Açık havada tuvalet yapmak burada oldukça sıradan; bu durum hastalıkların yayılmasına neden olduğu gibi aynı zamanda genellikle geceleri tarlalarda ihtiyaçlarını gideren kadınları da saldırı tehdidine açık bir hale getiriyor. Ayrıca ekonomi de bu durumdan payına düşeni alıyor: 2012 tarihli bir Dünya Bankası araştırması tuvalet ve hijyen koşulları eksikliğinin ülkeye yıllık 54 milyar dolara mal olduğunu ortaya çıkardı. Hükümet, ülkenin sağlık koşullarını iyileştirmek üzere, Mahatma Gandhi’nin 150. doğum günü şerefine 2019 yılına dek yüz milyon tuvalet taahhüt etti ve “tam hijyen” hedeflerini belirledi.
Hindistan’da 2014 yılından bu yana dokuz milyondan fazla tuvalet inşa edilmiş olsa da, tuvalet imkânı sunmak kendi başına yeterli değil. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki eğitim verilmediği taktirde insanlar alışkanlıklarını neden değiştirmeleri gerektiğini anlayamıyor. Bu nedenle hayır kurumları tarafından bağışlanan tuvaletlerin kurulmadan bir kenara terk edilmiş olduğunu veya hükümet fonlarıyla kurulan tuvaletlerin kullanım dışı kaldığını görmek çok da şaşırtıcı bir durum değil.
Üç bin yıl önce Romalıların gelişmiş altyapılarından tam anlamıyla fayda sağlayamamış olmasında batıl inançlar ve tabular rol oynamış olabilir. Kentin kanalizasyon sistemine bağlı umumi tuvaletlerin tehlikeli olduğu düşünülüyordu. İblislerin kentin altında yaşadığına ve tuvaletler nedeniyle ortaya çıkan açıklıklardan dışarıya çıkabileceklerine inanılıyordu. Kimi zaman metan gazı birikmesi tuvalete giden birinin hemen altında bir patlamaya neden olabiliyordu. Özel banyolar nadiren kanalizasyon hattına bağlı oluyordu; bu da lağım kuyusundaki bakteri ve virüslerin mutfaklara ve bahçelere yayılması anlamına geliyordu. Koloski-Ostrow’un keşfettiği eski bir metin, tuvaletlerin neden ana hatlara bağlı olmadığına ışık tutuyor: Bir gün Napoli koyu yakınlarındaki varsıl bir tüccarın köleleri tuvaletten çıkan bir ahtapot görmüş ve bu salamura balık kaynağına saldırmış.
Tuvalete giden kişiler bu iblisleri defetmek için tuvaletlerini yaparken şans tanrıçası Fortuna tasvirine bakardı. Ancak tanrıçanın sağlıksız koşullar konusunda elinden gelen bir şey yoktu. “Romalılara virüslerin nasıl bulaştığını öğretemeyiz belki ama karşı karşıya kaldıkları problemlerle baş etmek için buldukları çözümlerin gerçek birer pratik zeka ürünü olduğunu görebiliriz,” diyor Koloski-Ostrow kentin gelişkin altyapısı hakkında.
Bugün yapmamız gereken şeyin hijyenik tuvalet alışkanlıklarının önüne çıkan gelenekleri ve inançları anlamak olduğunu söylüyor. Bu, arkeoloji gibi bir alanda dahi, mücadele etmesi zor bir konu. “19. yüzyıl kayıtlarını okurken,” diyor Koloski-Ostrow “tuvaletler saha raporlarında çoğu zaman su çıkarma aracı veya işkence odası şeklinde yanlış tanımlanmıştı.” Koloski-Ostrow kazıyı yapanların bu tuvaletlerin asıl amacını da bildiğinden emin. Koloski-Ostrow’a dek kimse Roma tuvalet sistemini haritalandırmamış. Koloski-Ostrow bu haritayı tamamladığında ise hijyene önem veren ancak buna nasıl ulaşacağını bilmeyen bir uygarlığın titiz planlarını görmüş karşısında. Pompei haritası bazıları kanalizasyon hatlarına oldukça yakın olsa da, hiçbiri bu hatlara bağlı olmayan 400’den fazla özel tuvalet olduğunu ortaya çıkarmış.
Tuvalet alışkanlıkları hâlâ tartışma konusu. Ancak bulunan çözümlerin etkili olmasını istiyorsak, hijyenin neden önemli olduğunun anlaşılması bugün hâlâ antik Roma’da olduğu kadar önem arz ediyor.
“Romalıları incelerken, modern planlamacıların Hindistan ve Afrika’daki insanların sorunlarının neler olduğunu ve bölgenin yerel insanlarının bu sorunları nasıl çözmeye çalıştığını anlamaya çalışırken olmasını umduğum kadar titiz ve temkinliyim,” diyor Koloski-Ostrow.