Çocuk eğitiminde her ne kadar sihirli bir formül olmasa da her yaşa uygun genel geçer kurallar var. Üstelik hiçbiri sır değil. Kim bilir bazıları belki sizin çocuğunuzda da olumlu sonuç verir.
“Çocuğum yemek yemiyor”, “Odasını toplamıyor”, “Okula gitmek istemiyor”… Her ebeveyn bir gün mutlaka bu cümlelerden birini kuracak. Her yaşta en önemli adım, gerekli disiplini sağlam temeller üzerine oturtmak. Öncelikli olarak belirli bir ahenk tutturmanız gerekiyor. Başka bir deyişle zor zamanda hemen kullandığımız “Benim dediğimi yap, yaptığımı yapma!” durumuna düşmekten fersah fersah kaçınmalısınız. Kendimizin uygulamadığı kuralları çocukların uygulamasını beklememiz oldukça ütopik. Bundan sonraki ikinci adımınız ise şeffaflık ve devamlılık olmalı.
Londra Üniversitesi’nde çocuk psikolojisi ve eğitimi ile çocuk suçluluğu konusunda incelemeler yapmış olan Prof. Dr. Haluk Yavuzer, “Çocuk Eğitimi” adlı kitabında, “Disiplin; tutarlılık ve esneklik gibi bazı ikilemleri içerir” diyor ve ekliyor: “Katı şekilde uygulanan kararlar hoşnutsuzluğun oluşumuna neden olabilir. Çocuklar bazen ebeveynin esnek davranmasını bekler. Örneğin okulöncesi çocuğu kazağını asmayı unutabilir ya da ilkokul birinci sınıf çocuğu sevmediği şapkasını giymek istemeyebilir. Böyle durumlarda erişkinin esnek olmaya ihtiyacı vardır.”
Böylece üçüncü adıma, herkesin herkese saygı duyması gereken kısma geliyoruz. Prof. Dr. Yavuzer, sevilen ve kişiliğine saygı duyulan çocuğun başkalarını sevip onlara saygı duyduğunun, böylelikle sevgi ve saygının erken gelişim yılları boyunca disiplinin temelini oluşturduğunun altını çiziyor. Pek tabii disiplin yaşa göre farklılık göstermeli. Uzmanlar çok olgun bir çocuğun dahi minyatür bir yetişkin olmadığını hatırlamak gerektiğini vurguluyorlar. Unutmayalım ki onları kendimizle eşit görmek, arkadaş gibi, sırdaş gibi bizimle aynı seviyede olduklarını düşünmek çocuklara sadece sıkıntı veriyor ve onların omuzlarına taşıyabileceklerinden daha çok yük bindiriyor. En iyisi bu disiplin konusunu yaşlara göre örneklerle açıklamak; zira her ne kadar sihirli bir formül olmasa da her evde yaşanan senaryolar üç aşağı beş yukarı aynı. Ebeveyn tutumları da benzerlik gösterince bu listeyi hazırlamayı kendimize görev bildik.
İlerleyen satırlarda, Fransız yayınevi Albin Michel’in “Questions de Parents” (Ebeveynlere Sorular) adlı kitabından ve Prof. Dr. Haluk Yavuzer’in çalışmalarından derlediğimiz senaryoları ve buna karşılık ebeveynin takınabileceği tutumları bulabilirsiniz.
2 yaşından önce
Etrafını keşfediyor. Çocuk yürümeye ve etrafındaki eşyalara dokunmaya, yani çevresini keşfetmeye başlar başlamaz, kendi güvenliği açısından ilk yasaklar konulmuş olmalıdır. Onu yeni keşifler için yüreklendirmeli ama aynı zamanda da tehlikeler konusunda uyarmalısınız. Gerektiğinde kararlı bir şekilde hayır diyebilmelisiniz. Unutmayın ki her ne kadar size cevap veremese de söylediklerinizi artık anlıyor.
2-3 yaş arası
Her şeye “Hayır” diyor. Yavuzer’e göre çocuk gelişiminin en büyük kriz dönemlerinden biri olan bu serkeşlik evresi, çocuğun kişiliğini geliştiriyor: “Çevreye hükmederek birçok durumda istediğini yaptıran çocuk, özgürlüğün tadını alıyor, özgüveni artıyor.” Siz ne derseniz deyin, çocuğun her seferinde olumsuz cevap vermeye alıştığı bu bunalımlı dönemde, paniğe kapılmadan, sinirlenmeden, onun dikkatini başka bir olay üzerine çekerek konuyu kapatabilirsiniz. Unutmayın ki bu kriz dönemi gelişimin normal bir süreci ve bu durum geçici. Ona karşıdan karşıya koşarak geçmemesi ya da elektrik prizleriyle oynamaması gerektiğini söylediğinizde, bunun sizin isteğiniz doğrultusunda ona dayatmaya çalıştığınız bir baskı unsuru olmadığını, onu özellikle tehlikeden korumak için bunu söylediğinizi anlatmayı deneyebilirsiniz.
Diğer çocuklara vuruyor, onları ısırıyor, oyuncaklarını kırıyor. Burada sağlam durmalısınız:“Başkalarına ve kendine zarar vermek yasak!” diyebilmelisiniz. Şiddet konusunda yasaklar koymaktan çekinmeyin. Bu sayede çocuk diğerlerine saygı duymayı, sosyal bazı kurallar olduğunu ve bunlara uymak gerektiğini anlayacak. Ancak onu asla yaptığı bir hata için cezalandırmayın. Örneğin ısırdığında canınızın ne kadar yandığını göstermek için sizin de çocuğu ısırmanız doğru bir çözüm değil. Aksine bu sadistçe bir yaklaşım ve çocuğu başka bir yöne çekebilir. En iyisi ona sadece vurmanın, ısırmanın çok can yaktığını sözel yolla anlatmak ve hatasını kendisinin görmesine izin vermek.
Yemek yemeyi reddediyor. Siz ne kadar küplere binip yemek yemesini avazınız çıktığı kadar bağırsanız da çatalın ucunda yemekle uçaklar da uçursanız, o garajın kapısı açılmayacak, ne kadar eğlenirse eğlensin o yemek yenmeyecektir. Burada önerimiz yemekleri oyun haline getirmemeniz; aksi takdirde yeme faaliyeti zamanla başka bir hal alabilir. Bunun yerine onun karşısına geçip iştahla yemek yemeyi deneyebilirsiniz. Sofraya koyduğunuz yemek çeşitlerini artırabilir, farklı damak tatlarında yemekler pişirebilirsiniz. Yemek yemenin doğal bir ihtiyaç olduğu gerçeğinden hareket edin ve en önemlisi acıktığında yiyeceğini unutmayın.
3-6 yaş arası
Annesiyle evlenmek istiyor. Ödip kompleksinin geliştiği yaşlarda, yani karşı cins ebeveynin ilgisine yöneldiği yaşlarda dikkat etmelisiniz: “Hayır, büyüyünce annenle evlenmeyeceksin!” Ayrıca konuşmanız sırasında, çocukların ebeveynlerinin yataklarında uyumalarının da yasak olduğunu belirtebilirsiniz. Tabii ona güzel bir gelecek tablosu da çizmekte serbestsiniz: “Sen de büyüyünce bir kadını (erkeği) beğeneceksin ve onunla evleneceksin.” Fransız Psikanalist Catherine Mathelin’in de dediği gibi, küçük bir erkek çocuğuna annesinden ve kız kardeşlerinden vazgeçip yeryüzündeki diğer tüm kadınlar arasından seçim hakkı tanıdığınızda, daha pozitif bir yaklaşım sergilemiş olursunuz. Sevgisini sadece kelimelerle dile getirebileceğini, bunun için dokunmanın şart olmadığını da ona anlatabilirsiniz.
Herkesin önünde mastürbasyon yapıyor. Mastürbasyon yapmasını engelleyemezsiniz, ancak bunu yalnızken ve odasında yapmasını ona anlatabilirsiniz. Bunun özel bir şey olduğunu ve cinselliğini toplum önünde paylaşmaması gerektiğini açıklayabilirsiniz. Aslında bu durum vücudunun sadece ona ait olduğunu ve isteği dışında hiç kimsenin dokunmaya veya bakmaya hakkı olmadığını anlatmak için de çok doğru bir zaman.
Okula gitmek istemiyor. Okul küçük çocuklara yeni kurallar empoze eder. Ona uyum sağlaması için zaman tanımalısınız. Korkularını ve çekincelerini onunla tartışın. Hepsinin temelinde çocuğun annesinden ve evinden ayrılmak istememesi yatar. Ancak bu biraz da karşılıklı. Anne de aynı şekilde çocuğundan ayrılmakta ve onun büyüdüğünü kabullenmekte zorlanır. Bu durumda üçüncü bir şahsı, örneğin babayı devreye sokabilirsiniz ve ona artık büyüdüğünü, herkes gibi okula gitmesi gerektiğini anlatmasını rica edebilirsiniz.
7-11 yaş arası
Kopya çekerken yakalandı. Bunlar, mantığın devreye girdiği yaşlar ve tam da bu dönemde çocuğun ahlak anlayışı oluşuyor. Şu altın kuralı ona benimsetmekte fayda var: “Sana yapılmasını istemeyeceğin bir şeyi sen de başkalarına yapma.” Derste kopya çekerse, bunun arkadaşlarına haksızlık olduğunu ve sonunda kendisinin zararlı çıkacağını çünkü bilgiler eksik şekilde bir üst sınıfa geçemeyeceğini ona anlatabilirsiniz.
Sofrayı kaldırmaya yardım etmiyor, odasını toplamıyor. Toplumda herkesin görevleri ve ödevleri olduğunu bilmesinin zamanı geldi. Görevlerimizi yerine getirmediğimiz takdirde bazı şeylere hak kazanamayacağımızın altı çizilmeli. Örneğin sinemaya gitmek istiyorsa, üzerine düşen görevlerini yerine getirmeli.
Bana saygı duymuyor. Çok az anne-baba çocuklarının kendilerini eleştirmesini kaldırabilir. Bunu ebeveyn onurlarına yediremezler. Halbuki bu dürüst tutum çocuklarımızın bize ve otoritemize saygı duymadığını göstermiyor. Size yönelttiği eleştirileri birlikte tartışabilirsiniz. Sonuçta hepimiz insanız ve ebeveynlerin de kusurları olabilir. Onunla konuştuğunuzda çocuk dinlendiğini ve hissettiklerini yargılanmadan dile getirebileceğini, ona saygı duyulduğunu fark eder. Ancak küfürler, terbiyesiz tavırlar ve küstahlıklar kabul edilemez. Karşınızda size saygı göstermeyen bir çocuk duruyorsa, öncelikle kendinize ona ben ne kadar saygı gösterdim sorusunu sormalısınız.
Kardeşleriyle sürekli kavga ediyor. Psikanalist Claude Halmos’a göre en önemlisi, çocukların anne-babalarının kardeş kavgalarında taraf tutmadıklarını bilmeleri. Öncelikle kavgayı kimin başlattığını bilemeyiz veya kimin haklı kimin haksız olduğunu… Üstelik olaya dahil olursak bu daha büyük bir sorun haline de gelebilir. Dolayısıyla çocukları problemlerini kendi aralarında çözmeleri için cesaretlendirmek daha doğru olabilir. Hem bu şekilde kavga, onlar için artık eğlenceden çıkıp ciddi bir hal alır.
Kötü kişilerle takılıyor. Sizce iyi veya kötü bir arkadaş var mıdır? Çocuğunuz sınıfın en tembeli, en gevezesi, en haylazı ile takılıyorsa, bunu kendinize yontabilirsiniz. Belki çok muhafazakârsınız, mükemmeliyetçisiniz ya da çok baskıcısınız… Çocuğun kaçacak, kendini özgür hissedeceği bir arkadaşlığa ihtiyaç duyması da belki bu sebeptendir.
12-16 yaş arası
Ergenlik, karışıklıkların en yoğun yaşandığı dönem. Çocuk için olduğu kadar ebeveynler için de oldukça zor bir süreç. Yavuzer’e göre, “Türk aile ve eğitim sisteminde genelde otoriter, kısıtlayıcı, aşırı koruyucu ve kontrol edici bir yapının öne çıktığı, çocukların saygılı, baş eğici, pasif, uysal kişilik yapısıyla biçimlendiği; kurallara uygun davranışlar ödüllendirilirken, aktif, sorgulayıcı, atılgan davranışların cezalandırıldığı görülüyor. Başka bir deyişle, toplumumuzda çoğunlukla pasif ve söz dinleyen çocuklar anne-babalarıyla olumlu ilişkilere girmekte, kendi görüşlerini ifade edebilen aktif ve girişken çocuklar ise çatışma kaynağı olmaktadır.” Yavuzer’in araştırmasında gençler, anne-babalarına ilişkin yargılarını şöyle dile getiriyorlar: “En büyük sıkıntım anlaşılamamak, ne yapsam boş, beni hiç anlamıyorlar”, “Annem bana hadi çalış dememeli. O çalış deyince çalışmak istemiyorum. Korkunç bir rahatsızlık duyuyorum”. Yavuzer’e göre, “Gencin bağımsızlığını elde etmesinde en önemli faktör, aile içinde oluşturulan etkileşim ortamıdır. Kademeli olarak artırılan sorumluluk, kendi kendine karar verme ve bağımsızlık olanakları, gencin sorunlarıyla daha kolay başa çıkmasına ve yetişkinliğe daha rahat geçmesine fırsat verir.”
Her şeyi kendi kafasına göre yapıyor. Ergenlikte, kafada ve bedende ne varsa sarsılır. Bu yüzden dışarıda her şeyin sabit ve sağlam durması gerekir; en başta da ebeveynlerin disiplin anlayışının. Her ne kadar ergen sürekli itiraz etse ve başkaldırsa da bu onun için bir oyun değil, bir gerekliliktir. Karşı gelir, çünkü kendi kendisinin efendisi olmak istiyordur. İşin en zor yanı da hem otoriteye karşı gelir hem de ondan destek alır. Bu yüzden otoritenizin var olması gerekir; boşluğa tutunup olmayan bir şeye karşı gelemeyeceğine göre… Sizin tek yapmanız gereken bu dönemde disiplini elden bırakmadan sağlam durmak ve ona destek olmaktır.
Beni odasından kovuyor. Bir ergenden aile içindeki saatlere ve toplu buluşma kurallarına riayet etmesini bekleyebilirsiniz; ancak odası sadece ona aittir, orada ne isterse onu yapar. Olur da bir gün yerde bıraktığı matematik ödevini bulamadığı için size gelip söylenirse, yerlere fırlattığı kirli çamaşırların altına bakmasını söyleyebilir, düzen anlayışını eleştirebilirsiniz. Bunun dışında durup dururken söylenmeniz yararsızdır. Ayrıca hatırlatalım, giyecek hiç temiz gömleğinin kalmamış olması da kendi problemidir. Odası ona aittir ve siz her seferinde temizlenmesi gereken gömleklerin peşinde koşmak üzere odasında kirli çamaşır avına çıkmak zorunda değilsiniz.
Sabaha karşı eve geliyor. Disiplin anlayışınızın sınandığı bir durum. Şunu bilin ki ergenler, gerçekten bir anlamı olan yasaklarla gereksiz olanları ayırt edebilecek kapasitedeler. “Bu akşam dışarı çıkamazsın!” “Neden?” “Çünkü…” Gençle ebeveynleri arasında kurulan sıkı bağın koptuğu noktadayız şu an. “Ben senin babanım ve ben öyle istiyorum”dan ziyade neden çıkamayacağını, dışarıda onu bekleyen tehlikeleri yetişkin birinin ağzından duymaları onlar için yeterli bir sebep olabilir. “Senin gece 12’den sonra sokaklarda olman beni korkutuyor, çünkü başına gelebileceklerden endişeleniyorum” açıklaması bile genç için tatmin edici bir cevap olabilir, ne de olsa anne-babaların da endişeleri olabilir.
İyi ve Kötü Yasaklar
“İyi” yasaklar çocuğa içinde istediğini yapabileceği bir çerçeve çizer. Bu çerçeve olmadan çocuğun yaşaması düşünülemez. “Kötü” yasaklarsa, onun kişiliğini zedeleyecek, zorlama ve isteği dışındaki yasaklardır. Bu, onu sırf ebeveynlerini mutlu etmek için boyun eğen pasif ve mutsuz biri haline getirir. Dilerseniz bunları günlük hayattan birkaç durumla örnekleyelim:
Uyku: Uykusu olmayan bir çocuktan uyumasını bekleyemeyiz, ancak ona belirli bir saatte odasına gitmesini söyleyebiliriz. Uykusu yoksa, oyun oynayabilir, ardından uyur; ancak burada önemli olan kural bir kez odasına gitti mi bir daha oradan çıkmamasıdır.
Yemek: Aç olmayan bir çocuktan yemek yemesini ya da nefret ettiği bir yemeği illa ki yemesini isteyemeyiz. Kendi damak tadını bilecek ve açlığını hissedebilecek yaşa gelmiştir. Ancak her gün dört başı mamur sofra kurmak ve önüne restoran ayarında yemekler koymakla da yükümlü değiliz. Eğer bir yemeği beğenmezse, sofrada bulunan diğer yiyeceklerle yetinebilir.
Giyim: Ergen bir çocuk kendisine satın alınacak bir kıyafetin şekline ve rengine karar verebilir. Ancak yetişkin de geçmemesi gereken fiyat aralığını belirleme hakkına sahiptir.
Ders: Çocuğunuz artık kendi ders hazırlığını yapma yaşına gelmiştir. Saat kaçta ödevlerini yapacağına, hangi konudan başlayacağına kendi karar verebilir. Ebeveyn burada sadece banyo yapmak veya yemek yemek için belli bir saate kadar ödevlerin hepsinin bitmiş olması gerektiğini söyleyebilir.
Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/disiplin-kurma-sanati/