Her ay bir Psychologies okuru, Psikiyatr ve Psikanalist Robert Neuburger’le ön görüşme yapıyor. Bu ayki okuyucumuz 35 yaşındaki Marie.
“Her zaman daha ileri gitmek istediğimi, elde ettiğimle asla yetinmediğimi fark ettim, hatta bazen kendimi tehlikeye bile atıyorum” diye söze başlıyor Marie. “Örneğin felsefe bölümünde yüksek lisansımı tamamladıktan sonra, üniversitede bir iş bulabilirdim ama her zaman tarihe ilgi duyduğum için tarih öğretmenliği eğitimi aldım. Memnun olduğum bir lisede çalışmaya başladıktan sonra bana müdürlük teklif ettiler ve değişiklik olsun diye kabul ettim. Özel hayatımda da durum pek farklı değil. Sekiz yıldır biriyle beraberdim ama sonra daha iyisini bulabileceğimi düşünerek ondan ayrıldım. Bu davranış, sürekli ilerleme isteğinden mi kaynaklanıyor, yoksa altında daha karmaşık sebepler mi gizli? Değişiklik yapma ihtiyacımın kökeni nedir? Bunu öğrenmek istiyorum.”
Robert Neuburger, “Daha önce psikoterapiye gittiniz mi?” diye soruyor.
Marie: Hayır, gitmedim. Şimdiye kadar hiç ihtiyaç duymamıştım. Belki şimdi doğru zamandır.
Robert Neuburger: Aileniz var mı?
M.: Evet, annem, babam ve iki kız kardeşim var. Ailemle aram iyi sayılır. Babamla aram daha iyi, sakin ve açık görüşlü birisi. Annemin her konuda keskin fikirleri var ama zamanla aramız daha iyi oldu.
- N.: Aile içinde ciddi bir travma yaşanmadı yani.
M.: Pek sayılmaz. Annem hamileyken, ikiz kardeşim karnındayken ölmüş ama evde bu olaydan pek bahsedilmez. Bunun dışında pek de önemli bir olay yaşanmadı.
- N.: Kendinize yeni yeni sorular sormaya başladınız.
M.: Evet öyle. Şimdiye kadar kendi içime çok baktığım söylenemez. Yaşıyorum, yapıyorum ve çok nadiren durup arkama bakıyorum. Geçen yıl sevgilimden ayrıldım, taşındım, iş değiştirdim ve bütün bunları oldukça yoğun yaşadım.
- N.: Sevgilinizden neden ayrıldınız?
M.: Onunla zaman geçirmekten eskisi kadar hoşlanmıyordum ve ilişkim hakkında kafa yormamak için çok yoğun çalışmaya başladığımı fark ettim. Başkasına aşık oldum, fakat fazla ileri gitmedi, çünkü evliydi. Açıkçası başkasını sevince, aslında sevgilimi artık sevmediğimi anladım.
- N.: Şu anda yalnız mısınız?
M.: Evet, biraz kafa dinliyorum!
- N.: Görünüşe göre profesyonel ve duygusal hayatınızda kendinize sürekli yeni bilmeceler yaratıyorsunuz. Ancak bu sizi tehlikeye sokmuyor, çünkü bir işe sahipsiniz ve yeni sevgili bulabiliyorsunuz. Aslında kendi kendine yeten bir kişisiniz.
M.: Bu doğru ama yine de kendimi çok rahat hissedemiyorum.
- N.: Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz?
M.: Yayıncılıkla çok ilgiliyim! Bir yayınevi açmayı çok istiyorum.
- N.: İlginç planlarınız var ve birbirine çok da uzak olmayan sektörlerden bahsediyorsunuz. Sizin endişeniz daha çok bu isteklerinizin nerede ve ne zaman duracağı, değil mi?
M.: Evet. Sahip olduğum ve yaptıklarımla tatmin olup duracağım bir nokta olacak mı?
- N.: Bence sizi endişelendiren asla tatmin olamama düşüncesi. Bu anlaşılabilir bir durum, çünkü sizin için belli bir karar verip orada kalmak, feci hatta ölümcül bir fikir. Bu sizi duygusal hayatta daha mı çok rahatsız ediyor?
M.: Olabilir. Uzun süre aynı kişiyle beraber olmak bana biraz zor geliyor.
- N.: Anne ve babanızı pek de mükemmel bir çift olarak görmediğinizi düşünüyorum.
M.: Kesinlikle! Onlar her zaman kavga eden bir çift oldular. Boşanmadılar ama hiç de öyle harika bir evlilikleri olmadı. Bu yüzden önümde çok sağlıklı bir örnek yok. Hatta ilişkileri, annem bana ve ikiz kardeşime hamile kaldığında, yara almış. Annem kardeşimin ölü doğması yüzünden hep babamı suçladı.
- N.: Neden bunu babanızın hatası olarak görüyor?
M.: Hamileliği çok zor geçmiş. Sekiz ay yataktan kalkamamış ve babamın onunla yeteri kadar ilgilenmediğini düşünüyor. Babam işe gittiğinden annem ev işleriyle ilgilenmek için yataktan çıkmak zorunda kalmış. Bundan sadece bir-iki defa bahsettik ama örneğin, annemin babamla tanışmadan önce başkasıyla evli olduğunu da ben daha geçen yaz öğrendim. Bazı şeyleri yavaş yavaş öğreniyorsunuz. Bir gün hep beraber yemek yerken birden ortaya çıktı. Annem kız kardeşlerime ve bana “Bildiğinizden emindim!” dedi. Bizse “Bilmiyorduk çünkü bunu asla söylemedin” dedik.
- N.: Anneniz bazı şeyleri kendine saklamakta çok usta…
M.: Evet. Örneğin, ergenliğimde bir sevgilisi olmuş. Bunu bir gün evde bir mektup bulunca öğrendim. Çok kızmıştım, hemen gidip babama söyledim ama sanırım onun haberi vardı. Bundan da bir daha asla bahsedilmedi. Annem uzun süre bana kızgın kaldı. Bugün olsa büyük ihtimalle farklı bir tepki verirdim, çünkü artık bazı şeyleri daha iyi anlayabiliyorum. Kocasıyla mutlu olmayan ve aşka ihtiyaç duyan bir kadın olduğunu artık idrak edebiliyorum. Ama 13 yaşındayken aşka bakışınız daha idealist oluyor.
- N.: Annenizin ilk eşinden neden boşandığını biliyor musunuz?
M.: Annemin dediğine göre ondan sıkılmaya başlamış ve o zamanlar babamla tanışmış.
- N.: Demek değişiklik isteğiniz annenizle ortak bir noktanız.
M.: Şöyle diyelim, ben kendimi iyi hissetmediğimde uzaklaşırım. Ne kendime ne de karşımdakine yalan söylemeyi severim. Ama bunun normal olup olmadığını veya “maymun iştahlılık” anlamına gelip gelmediğini bilmiyorum.
- N.: Normalliğin ne olduğunu bilemiyorum. Tek söyleyebileceğim, durumunuzun patolojik olduğunu düşünmüyor olmam. Hatta bir parça tedbir içerdiğini bile düşünüyorum. Birçok çift, ilişkisini kötü bir duruma sokuyor ve yıllarca o şekilde devam ediyor. Eğer yaptığınız değişimler sürekli kendini tekrarlayan ve acı verici şekilde olsaydı, bir problem olduğundan bahsedebilirdik ama şu an yeni proje fikirlerinizden çok memnun olduğunuzu bile düşünüyorum.
M.: O zaman gereksiz bir sorgulama içerisinde miyim?
- N.: Sorgulamanızın başka sebeplerinin olabileceğini düşünüyorum. Benim ilgimi çeken, sizin için istikrar fikrinin ölümcül olması. Bunun kaynağı nedir? Bu düşüncenin ailenizin daha derinlerdeki bir yerinden gelip gelmediğini sorgulayabiliriz.
M.: Büyükanne ve büyükbabalarımla ilgili fazla bir bilgim yok, zaten onları pek görmedik. Ama bunun ikiz kardeşimin ölümüyle de ilgili olduğunu düşünebilir miyiz? Şimdiye kadar bunu pek düşünmemiştim ama…
- N.: Bu da olabilir. Sonuçta annenizin karnında ölü kız kardeşinizle yaşadınız. Annenizin bunu babanıza karşı bir silah olarak kullanması da göz ardı edilebilecek bir konu değil. Eğer terapiye gidecekseniz, bunun etrafında bir çalışma yapılmalı. Ama bunu sadece hayatı deneyimleme isteğiyle de ilişkilendirebiliriz.
M.: Bir süredir düşündüğüm başka bir konu var: Anne olma isteğimin çok geç gelmesi riskine karşı önlem olarak yumurtalarımı dondurmayı planlıyordum. Şu anda çocuk istemiyorum ama ileride bir gün ne hissedeceğimi kim bilebilir ki?
- N.: Çok planlı hareket eden bir kadınsınız!
Gizlilik sebeplerinden dolayı isimler ve bazı bilgiler değiştirilmiştir.
BİR AY SONRA
Marie: “Bu deneyimi çok faydalı buldum. Bazı zamanlar bulgular üzerine birlikte tartıştığımızı hissettim. Üç, dört gün sonra da hiç aklıma gelmeyen ve birbiriyle ilişkili olan birçok şey yüzeye çıktı. Örneğin yenilikler yaşama isteğimi ölen kız kardeşimle bağdaştırmamıştım. Terapistle ebeveynimin ilişkisini konuşmak, aşk ilişkisini farklı bir şekilde değerlendirebilmeme yardımcı oldu.”
Robert Neuburger: “Ailesinin geçmişinde kilitli kalmış çok fazla kişi vardır. Bazıları da sadece geleceklerinden endişe duyarlar. Her iki durumda da bugünü, anı yaşayamaz ve ondan keyif alamazlar. Bu yüzden sürekli bir memnuniyetsizlik hissederler. Marie sürekli ileriye doğru koşmanın bir sonu olması gerektiğini ve artık hayatı ağırdan alması gerektiğini düşünüyor. Başka bir deyişle kız kardeşinin gölgesinden kurtulmak istiyor. Bununla birlikte, bu değişim isteği aslında dönem dönem herkeste görülebilir. Örneğin ’50 yaş krizi’ olarak adlandırdığımız dönemde, kişiler sert ayrılıklar yaşar ve hayatlarının göz göre göre akıp gittiğini düşünürler.”
Yazı: Aude Merieux, Fotoğraflar: Bruno Levy, Çeviri: Ceylan Özçapkın
Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/degisiklik-ihtiyacinin-kaynagi-ne/