2009-2010 yıllarındaki sert kış, Moğolistan’da milyonlarca hayvanın ölümüne neden oldu.
Değişen çevre şartları nedeniyle evlerinden olan insanlar günümüz haberlerinde fazla yer kaplamıyor olabilir; ancak veriler gelecekte sayılarının artacağını söylüyor.
Moğolistan’ın zorlu iklimi, 2009-2010 kışında yerli hayvanlar için bile dayanılmaz duruma gelmişti. Sekiz milyon hayvan ölmüş, sığır piyasasında çöküntü olarak adlandırılabilecek bir olay yaşanmıştı. Binlerce çoban varını yoğunu kaybetmişti.
Erdene Tuya’nın üç yaşındaki oğlu Tuvçinj bir kuzuyu kucaklıyor. Tsamba ailesi oldukça zor şartlar altında yaşıyor, hayvanlarıyla birlikte acımasız kışları geçirmekte zorlanıyor. Ailenin 2 bine ulaşan koyun sürüsünün son üç kış içinde yarısının ölmesinin nedeni dzud olarak bilinen aşırı kış koşulları. Sıcak otlaklar arayan Tsamba ailesi, kısa bir süre önce kuzeydeki Bulgan bölgesinden orta Moğolistan’ın Ulziit köyü civarına gelmiş.
Fotoğrafçı Alessandro Grassani, Beyaz Ölüm adıyla bilinen bu yok edici kışı duyduğunda, öngörülemez aşırı hava koşullarından etkilenen insanların öyküsünün görmezden gelinemeyecek kadar yaygın olduğuna karar vermiş. Moğolistan’a giderek, “önce ve sonrayı”, kırsal alanlarda sonuna kadar dayanmaya çalışan insanlarla, 1,3 milyonluk nüfusun yaklaşık yarısının resmi olmayan kalabalık yerleşimlerde yaşadığı başkent Ulanbator’a gidenleri belgelemiş.
Sarhoş bir adamın arkasında Ulanbator manzarası görünüyor. Nüfusu son iki yılda ikiye katlanan başkent plansız bir şekilde genişledi. Sakinlerinin çoğu “Gher bölgesi” olarak bilinen gecekondularda yaşıyor. Kırsal kesimi bırakıp şehre gelen ve iş deneyimi olmayan sığırtmaçları işsizlik ve fakirlikle karşı karşıya kalıyor.
Çevre sürgünlerinin –yıkıcı ve dramatik çevresel değişimler yüzünden topraklarını bırakmak zorunda kalan insanlar– içinde bulunduğu zor durumu paylaşmak Grassani için bir tutku haline gelmiş. Bangladeş’e, Kenya’ya ve Haiti’ye gitmiş. Bu ülkelerin her biri, kendine özgü bir iklim kriziyle uğraşıyor, her birinde topraklarından ve geleneklerinden koparak kalabalık kentlere gitmek zorunda kalan insanlar var.
Bir zamanlar insanların yaşadığı Gazura adasında sığır yetiştiricileri hayvanları için ot kesiyor. Ada, Bangladeş’in Ganj Deltası’ndaki Meghna Nehri’nin altında kalmış.
Turkana kabilesinden 26 yaşında bir çoban Marille kabilesinden bir çobanla yaptığı kavgada öldürülmüş. Ölümünden sadece beş gün sonra yaban hayvanları tarafından yenilen bedeninden geriye sadece kafatası kalmış. Kenya’nın Keniota kabilesi ile Etiyopya’nın Marille kabilesinden çobanlar arasındaki kavgaların sebebi yetersiz ve kıraç otlak alanları.
Haiti’deki Azuei gölü kıyısında bir adam yıkanıyor. Azuei Gölü (ve Dominik Cumhuriyeti’ndeki komşu Enquirillo Gölü) tahmin edilemeyecek kadar büyüdü. Son 10 yıl içinde neredeyse ikiye katlanan göl, evlerle tarlaların sular altında kalmasına neden oldu. Geriye sadece ölü palmiye ağaçlarının hayalet gövdeleri kaldı.
Moğolistan’daki sorun aşırı soğuk. Bangladeş ve Haiti’de su baskınları ve deniz seviyesinin yükselmesi, Kenya’da ise çölleşme ve su kontrolü yüzünden kabileler arasında çıkan çatışmalar. Bu sorunlar, insanları artık yaşanamaz bir yer haline gelen kırsaldan koparıyor, Grassani’nin “günümüz çevre göçmenlerinin sıfır noktası” adını verdiği başkentlerin “büyüyen gecekondularındaki” kötü yaşam koşullarına mahkum ediyor.
Kuraklık Sharon’un yetiştirdiği meyve ve sebzelerin yıllar içinde azalmasına neden olmuş. Sonuçta köyünü bırakarak iki çocuğuyla birlikte Nairobi’nin en büyük gecekondu mahallesi Kibera’daki metal bir kulübeye yerleşmek zorunda kalmış.
Sorun ortadan kalkacak gibi görünmüyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün yaptığı açıklamaya göre, araştırmalar 2050 yılına gelindiğinde aynı durumda 200 milyon kişi olacağı tahminini yürütüyor. Çevre göçmenleri, savaş mültecilerinde olduğu gibi uluslararası yasalarca tanınmıyor belki ama hem savaşı hem de iklim değişikliğini fotoğraflayan Grassani iki sorun arasında benzerlikler kuruyor.
“Her ikisinin de sorumlusu insan. Her iki durumda da insanlar acı çekiyorlar çünkü köylerini, topraklarını ve ailelerini kaybediyorlar. Ailenizi yok edip öldüren şeyin bomba mı yoksa toprağınızı terk etmeye zorlayan, yiyip içecek hiçbir şey olmadığı için çocuğunuzun ölmesine yok açan kasırga, su taşkını veya kuraklık mı olduğunun hiç önemi yok. Tek fark şu ki doğaya karşı koyamayız. Kısa sürede tepki vermezsek bu mücadeleyi şimdiden kaybetmiş sayılırız.”
Turkana kabilesinin göçebe çobanları hem kendileri hem de hayvanları için su bulmak amacıyla eski bir nehir yatağını kazıyor.
Bangladeş’te, Korail gecekondu mahallesi ile Dakka’daki zenginlerin evlerini ayıran Gulshan gölünde bir çocuk el yapımı salında kürek çekiyor. Korail’de 35 ila 70 bin kişi yaşıyor.
Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’de ve diğer şehirlerinde yapılan inşaatlarda kullanılan kuma talebin artması sonucu çok sayıda kum ocağı açılmış. Toprakların kötü kullanımı, erozyon ve Haiti’ye özgü ormanların kesilmesi, ülkeyi iklim değişikliklerinin ve aşırı hava koşullarının etkisine karşı çok korumasız kılıyor.
Grassani tanıştığı iklim göçmenlerinin yurtlarına geri dönebileceklerine inanmıyor. Çalışmalarını sürdürdüğü yerlerde, iklim değişikliğinin etkisine maruz kalan alanlarda alternatif geliştirme politikalarına yatırım yapacak kaynaklar olmadığını söylüyor.
Ancak umutsuz öngörülere rağmen bu trajedileri keşfetmeye devam ediyor ve görsel bir kahin gibi herkesin görüp tepki vermesi umuduyla paylaşıyor. Çünkü onun da iki yaşlarında bir kızı var. “Yetişkin bir birey haline geldiğinde dünyanın ne durumda olacağı sık sık aklıma takılıyor doğal olarak ve endişe duyuyorum,” diyor. “Bu proje benim topluma olan katkım. Benim tepkim. Vicdanı harekete geçirmek için yapabileceğim bir şey.”
Alessandro Grassani’nin çevre şartları yüzünden yerinden edilen insanlar hakkındaki işleriniweb sitesinde görebilirsiniz.
Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/cevre-surgunleri-evden-kovulanlar/2756