Çatışmasız Toplum Çatalhöyük

Çatışma Keşfedilmeden Önce

Çatışmasız ve barışçıl bir toplum olan Çatalhöyük, bu özelliklerini nasıl kazandı? 

Tarihçi Yuval Noah Harari, tarihin en büyük aldatmacası olduğunu düşündüğü Tarım Devrimi için “İnsanlık için daha iyi bir beslenme veya daha çok keyifli zaman yaratmadı,” diyor. “Daha ziyade nüfus patlamasına yol açarak şımarık seçkinler yarattı.”

Elimizde bu bakış açısına karşı tanıdık bir istisna var. Hem de ne istisna.

Konya’nın Çumra ilçesinde yer alan Çatalhöyük, İÖ 9000 civarında Bereketli Hilal’de gerçekleşen Tarım Devrimi’nden yaklaşık 1500 yıl sonra kurulan ve o sıralar olasılıkla dünyadaki en büyük nüfuslu yerleşim yeri olan Neolitik bir megapoldü. Çatalhöyük’te yerleşik şekilde tarım yapılıyordu; toplum kış ekinleriyle meşgul olmadığında olasılıkla bahar ekinleriyle de ayrıca ilgileniyordu. Sistematik hayvancılık faaliyetleri de vardı: Sıcak aylarda geniş alanlarda güdülen ve otlayarak beslenen sürüler kışın ağıllarda tutuluyor ve samanla besleniyordu. Avcılık ve toplayıcılık devam ediyordu fakat bunları depolayacak kil kaplar ve sepetler yapıyorlardı. Ayrıca ganimetlerini pişirecek ocaklara sahip evler kuracak kadar gelişmişlerdi.

5 bin ila 10 bin insanın yaşadığı düşünülen Çatalhöyük’ün toplumuna yakından bakınca, böylesi büyük ve organize bir toplumda rastlamayı beklediğimiz bir şeyin eksikliği göze çarpıyor hemen: Yönetici bir sınıf yok. Krallar ve ayrıcalıklı evleri yok. Ne güvenlik güçleri, ne de silahlı başka bir sınıf mevcut (oysa ticaret yoluyla diğer birçok Neolitik yerleşimle iletişim halinde oldukları biliniyor). Ayrıcalıklı bir ruhani sınıf yok, hatta biraz yakından bakınca görüleceği üzere diğerine üstün olan bir cinsiyet bile yok. Tabii Çatalhöyük’te etkinlikleri düzenleyen ve temel kuralları koyup denetleyen ihtiyarlar heyeti benzeri bir yapı vardı büyük olasılıkla. Yine de toplanmayı ve kesin bir işbölümünü sağlayan bir merkezi otorite veya uzman, yönetici gruplardan bahsetmek güç.

Bölgede Yapı Kredi sponsorluğunda devam eden kazıları yöneten Ian Hodder’ın deyimiyle “eşitlikçi köy fikrinin doruğa ulaştığı” bir yer Çatalhöyük. Peki bu belirgin bir siyasi otoriteden yoksun, eşitlikçi ve sınıfsız toplum nasıl binlerce yıl boyunca işler durumda kaldı?


Çatalhöyük evi aynı anda hem barınak, hem üretim alanı, hem tapınak, hem de mezarlıktı. [Çizim: De Agostini Picture Library]

Bu dev köyde günlük hayatın merkezinde tartışmasız bir şekilde ev vardı. Evler günlük etkinlik ve üretimin neredeyse tamamının yapıldığı yerdi ve her ev az çok kendi kendine yeter haldeydi: Haneler kendi ekmeğini kendi yapıyor, yağını kendi elde ediyor, evinde kullanacağı boncuğu büyük ölçüde kendi üretiyordu. Evde yaşanıyor, evde üretiliyor, evde ibadet ediliyor, hatta ölüler bile eve gömülüyordu. Evler hem atölye, hem mutfak, hem barınak, hem tapınak hem de mezarlıktı. Bölgedeki evler birbirleriyle çok iç içe, bitişik ve sıkışık düzende yapılıyordu ve bu da sıkı bağlarla örülü bir toplum yaratıyordu; fakat kendi kendine yetebilen Çatalhöyük evi en nihayetinde özerk bir birimdi.

Herkes neredeyse her işini evinde gördüğü için üretimin uzmanlaşması yalnızca belli bir noktaya kadar ilerlemişti. Alandaki bulgular da uzmanlaşmanın oldukça küçük ölçekli ve nicelik odaklı olduğunu destekler nitelikte: Bazı evler bazı ürünleri diğerlerinden daha fazla üretiyordu (ve bu da kısmi bir takas kültürüne izin veriyordu) belki, fakat hiçbir hane temel yaşamsal işlevlerini yerine getirmeyi bırakacak kadar üretime ve takasa bel bağlayamıyordu. Diyelim ki komşunuzdan daha fazla boncuk üretiyordunuz ve diğer nesnelerle takas ediyordunuz; fakat bu tarım, hayvancılık, avcılık veya toplayıcılık yapmayacağınız anlamına gelmiyordu.

Bu durum eşitlikçi bir toplum doğuruyordu ve bir evin veya ailenin tüm köye egemen olmasını engelliyordu. Üretmek, vermek ve almak belli belirsiz bir egemenliği destekleyebiliyordu yalnızca; toplum büyük ölçüde uzmansız ve sınıfsızdı.


Çatalhöyük’te evler birbirine bitişik düzende kuruluyordu ve evlere çatıdan giriliyordu. Bitişik nizam evlerin damları özellikle sıcak mevsimlerde toplumsal faaliyetlere alan sağlıyordu. [Çizim: De Agostini Picture Library]

Egemenlik olmayınca ortaya farklı bir kavram çıktı: Dayanışma. Ian Hodder, Çatalhöyük’ü dönemin bilinen diğer yerleşimlerinden ayıran özelliğinin de bu olduğunu söylüyor. Birilerinin tüm toplumu yönetmesi yerine dayanışma olgusu öne çıkınca da höyükte nelerin yapılabileceği, nelerin yapılamayacağı da doğal olarak oluşan bir ortak kimlik tarafından belirleniyordu. Çatalhöyük toplumunun karmaşık aile yapısı da köyün toplumsal kimliğini sağlamlaştıracak şekilde işliyordu: Evlilikler köy içinde yapılıyor, farklı aileler böylece bağlanıyor, hatta çocuklar başka ailelere dahi verilebiliyordu. Böylece haneler dolaysız bir şekilde ortak kimlik meydana getiriyordu. Köydeki günlük gelenekler, yerleşim alanına nelerin getirilebileceği, nelerin getirilemeyeceği, köyün içinde nasıl davranılacağı bir alışkanlıklar dizisi tarafından belirleniyordu.

O zaman akıllara şu soru geliyor: Madem Çatalhöyük’te toplum büyük ölçüde özerk bir yapıdan meydana geliyor, o zaman bir araya gelip yaşamanın, büyük bir yerleşim yeri oluşturmanın anlamı ne?

Akrabalık ve soy ekseniyle örülmüş, birbirine bağlı ve (dönemin koşullarına göre) oldukça yüksek nüfuslu bir kasabanın hizmet ettiği bir şey vardı: Kaynaklara erişimi denetleyecek bir ilişki ağı yaratmak. Hodder’a göre bu tür ilişkiler sıkı örülü bir toplumda sürekli korunuyor, gözleniyor ve gözetim altında tutuluyordu. Şanlıurfa’daki Göbeklitepe’nin İÖ 9500 yılına tarihlenmesi bir konuda devrim yarattı: Avcı-toplayıcıların bir araya gelip büyük bir toplum oluşturması ve bunu tarımın ortaya çıkmasından çok önce yapmaları, Tarım Devrimi ve büyük yerleşim yerlerinin eşzamanlı ortaya çıktığı fikrini geçersiz kıldı. Belki de insanlar bir araya geldikçe (örneğin yılın belli zamanlarında törensel amaçlarla bir araya gelen Göbeklitepeliler gibi) evlilik ve diğer ilişkileri kurma olanakları arttı; gelişen toplumsal ilişkiler de yerleşik olmayı daha mantıklı kıldı. Büyüyen yerleşim yerleriyle birlikte toplumsal ilişkiler daha da çeşitlendi ve bir araya gelen bu insanlar uzak, değişken ve dağınık kaynakların elde edilmesi, paylaşılması ve güvence altına alınabilmesi için daha kompleks birimler oluşturdu. Bütün bunlardan Konya Ovası’nın payına düşen de akrabalık ve soy ilişkileri etrafında gelişen, evleri özerk olsa da kuralları, tabuları, gelenekleri, kısaca bu evlerin üzerinde yer alan ortak bir kimliği olan, sınıfsız ve büyük ölçüde çatışmasız Neolitik megapol Çatalhöyük oldu.

 

 

Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/catisma-kesfedilmeden-once/2625

Görüntülenme Sayısı:
641
Kategoriler:
National Geo · Tarih

Yorumlar yapılamaz.