AŞK ACISINDAN KURTULMANIN YOLLARI
Yaşadığımız ilişkiler hep mutsuz sonla bitiyorsa, bunun sebebi çocukluğumuzda yaşadıklarımızı tekrar etmemizden kaynaklanıyor olabilir. Bilinçdışımıza yerleşen senaryoyu tespit etmek, ilişkideki rolümüzü değiştirmemize ve artık farklı ve mutlu bir macerayı deneyimlememize yardımcı olabilir.
Kadın hep bağlanma problemi yaşayan erkeklere denk gelir. Erkekse devamlı ondan yararlanmaya çalışan bencil kadınlara… Hayal kırıklığına uğratan ve yarım kalan aşklar yaşarız. Bazen hepimiz sürekli aynı senaryoyu tekrar tekrar yaşıyor gibi hissederiz. Psikoterapist Maryse Vaillant işte bu konuya değiniyor ve özellikle de her seferinde yıkıcı etki yaratan ilişkiler yaşayan kadınlar üzerinde duruyor. “Hep aynı tipteki erkeklerden hoşlanıyorum” diye şikayet mi ediyorsunuz? Vaillant, karşı tarafı suçlayan bu tavrı reddediyor ve şöyle diyor: “Kurban rolünden çıkar ve sadece karşı tarafta kusur aramayı bırakırsak, ilişkilerin başarısızlıkla sonuçlanmasında bizim de payımız olduğunu suçluluk duygusu hissetmeden kabul edebiliriz. Böylece acı çekmekten duyulan haz azalır. Kısırdöngüden çıkmak için hata yapmaktan korkmamak gerekir. Tekrarlar nahoş olabilir ama bizi aşka hazırlayan da hatalarımızdır.” Vaillant, mutsuz aşk yaşayan farklı profillerdeki kadınları bir çalışmasında incelemiş. Bu inceleme adeta ‘Umutsuz Ev Kadınları‘nı andırıyor. Bir dönem fenomen haline gelen bu dizideki karakterler de öyle güzel detaylandırılmıştı ki her birinin kusurunda kendimizden bir parça görüyorduk.
Merhametli, yardımsever ve anaç yönüyle ortaya çıkan kadınların yanı sıra duygusal bağlılık ve sevgi eksikliğini kapatmaya çalışanlar da var. Örneğin moda yazarlığı yapan 30 yaşındaki Simge, tam da sevgi eksikliğini gidermeye çalışan kadın profiline uyuyor. Tecrübelerini tebessümle kucaklamayı becerebilen bir kadın: “Art arda üç tutkulu ilişki yaşadım. Hepsinin de sonu baştan belliydi. Bugün geriye baktığımda, şunu kabul ediyorum: Aşkta sadece kendi kendimizi kandırıyoruz. Aşkta kendi kendimizin kurbanıyız, karşı tarafın değil. Artık biriyle tanıştığım anda, onun bana ne kadar zarar verip vermeyeceğini kestirebiliyorum ve o kişiyle beraber olmakta ısrar etmiyorum.”
Ödip kompleksini yenerek aşk acısından kurtulun
Aşık olunan an; iki kişinin yollarının kesiştiği, tanıştığı ve bilinçdışının devreye girmesiyle hayatlarındaki eksiği kapatmak ve kendilerini tamamlamak adına birbirini seçtiği andır. Partner değiştirmek o eksikleri kapamaya çare olmaz. Bu eksiklerin neler olduğunu tespit etmediğimiz sürece aynı başarısızlıkları tekrar eder dururuz. Psikanalist Catherine Bergeret Amselek’ye göre, birbirine benzeyen bu deneyimlerin kaynağı çocukluktan geliyor. “Yetişkin, ödip kompleksinden hala çıkamadıysa ve anne veya babasına olan hayranlık devam ediyorsa, aşk ilişkilerinde başarısızlık kaçınılmazdır. Çünkü normal bir ilişkiye değil, çocuklukta anne veya babayla yaşanan ilişkiye özlem duyuluyordur.” Simge bu tespiti doğruluyor: “Başlarda beraber olduğum erkeklerle nasıl bir ilişki kuracağımı bilemiyordum. Bir yandan bana ihtiyaçları yokmuşçasına beni uzakta tutmalarını isterken, diğer yandan bana ihtiyaç duyacak kadar kırılgan olmalarını istiyordum.” Daha sonra Simge’nin bu isteğinin çocukluğundaki anne sevgisi eksikliğinden kaynaklandığı görüldü. Bu eksikliği baştan yaşama isteği yüzünden yıpratıcı maceralara atılıyordu. Ticaretle uğraşan, yeni boşanmış 50 yaşındaki Kerim ise en güzel ilişkilerini kendi elleriyle mahvettiğini söylüyor: “Birçok ilişkim başta çok iyi gidiyordu ama zamanla bitmeleri için yapabileceğim her hatayı yaptım. Görüşmekten kaçındım, ketum davrandım ve agresifleştim.” Kerim nihayetinde bu sorunun çocukken ebeveyninde gözlemlediği iletişimsizlikten kaynaklandığını fark etti. Bu iletişimsizliği özel hayatına aksettirince, ilişkileri sona eriyordu.
Catherine Bergeret Amselek, “Çoğu insan ebeveyninde gördüğü ilişkiyle şekillenir ve eğer onların ilişkisi bizim gözümüzde eşsiz bir ilişkiyse (ödip kompleksinden bağımsız olarak), o tür bir ilişki arayışına girerler. İlişkileri bir facia ise, bunun bizde yarattığı imajı zor bir ilişkiyi adam etmeye çalışarak özel hayatımızda tamir etmeye çalışıyoruz. Bu hatamızın farkına varırsak, olumlu sonuçlar elde edebilir ve sağlıklı ilişkiler yaşayabiliriz. 40 yaşındayken 20 yaşında yaşadıklarımızı yaşamayız, tecrübeler bize ders verir ve hayatın her dönemi bize yeni imkanlar sunar” diyor.
Bir yabancıya kucak açın
Oyunculuk yapan 26 yaşındaki Begüm, Maryse Vaillant’ın “merhametli, yardımsever, anaç” olarak tanımladığı profile uyuyor. “Ben genelde kurtarılmaya muhtaç, depresif erkeklere aşık oluyorum. Ancak her ilişkimde değiştim ve onlara yardım ede ede olgunlaştım. Bana, ‘Biraz da kendini düşün, fazla cömertsin, başkalarını bu kadar düşünme’ denmesine sinir oluyorum. Ya başkalarına yardım etmek kendime de yardım etmekse? Bu ‘kurtarıcı rolü’ ya beni besliyorsa? Hiç böyle düşünmüyorlar. Benzer ilişkileri yaşamaktan kendimi alıkoyma fikri hoşuma gitmiyor, bence öncelikle bu ilişkiler birbirinin aynısı değil, her biri nevi şahsına münhasır. Hatta bazıları çektirdiği acıya rağmen bana bir şeyler katıyor. Niye bunu elimin tersiyle iteyim ki?”
Psikoterapist ve Cinsel Terapist Alain Heril, Begüm’ün yaşadığı gibi durumlarda “Kendimize neden acılı ilişkilerden hoşlandığımızı sormamız gerekiyor” diyor. Maryse Vaillant ise daha ılımlı bir tavırla yaklaşıyor: “İyi ki bu tür insanlar var. Sadece bencil insanlar olsaydı, dünya nasıl bir yer olurdu? ‘Başkasını sevmek önce kendini sevmekten geçer’ gibi orta yolu bulan cümleleri sevmiyorum. İlişkilerinde cömert olan birini değiştirmeye çalışmak bana doğru gelmiyor, ancak kişi bu cömertliği kendinden vazgeçme raddesine de getirmemeli.”
Kusursuz aşkı aramaktan vazgeçin
Psikanalist ve Yazar Jean Michel Hirt’in de dediği gibi, “Aşkı yakalayan biz değiliz, aksine aşk bizi 12’den vuruyor“. Aşk deneyimleri bize ne gösteriyor? Mutlu aşkta korku yaşadığımızı gösteriyor. Çelişkiye bakın ki mutlu aşk bizim için acı dolu olabiliyor, çünkü mutsuz aşka alışmış bünyemizde bir devrim gerçekleştiriyor. Hoşumuza gitmemesine rağmen mutsuz aşka yıllar içinde alışmış oluyoruz. Öyle alışıyoruz ki bilmediğimiz sularda yüzmektense, mutsuz ilişkileri yeğliyoruz. Jean Michel Hirt, “Öyle insanlar var ki mutlu ve huzurlu aşka yelken açarlarsa kendileri olmaktan çıkacaklarına inanıyorlar” diyor. Alain Heril ise mutlu aşka şöyle yaklaşıyor: “Mutlu ve kusursuz aşk efsanesi insanlık tarihi kadar eskidir. Antikçağ filozofu Platon ‘Ziyafet Yahut Aşk’ adlı eserinde, mutlu aşkı bir fantezi olarak değerlendirir. Dünyada bir yerde bizi tamamlayacak diğer yarımız olduğuna inanıyoruz. Ama ne zaman ki ilişkide birey olarak var olamıyoruz, işte o zaman aşkın yıkıcı tarafı ortaya çıkıyor. Çünkü her birimiz kozamızın içinde değişerek kendimizi var etmek zorundayız. Birbirine âşık bir çiftin bu durumda bir oksimoron yani birbirine zıt iki kişinin bir araya gelmesi ve zıtlığa rağmen bir arada kalması durumunu yarattığını söyleyebiliriz. Buna ‘tatlı şiddet’ deniyor, çünkü ayrı kalamıyoruz ve beraber olmakta da zorlanıyoruz. Kusursuzluk peşine düşüyoruz.” Bundan şunu çıkarmalıyız: Kusursuz aşkı bulma isteğimiz takıntıya dönüşürse, yaşanabilecek kusurlu ama güzel bir aşkı elimizden kaçırabiliriz. Biri tarafından sevilmenin lezzetine varmak ‘kusursuzluk‘ takıntımıza son verebilir.
Derleyen: Hazal Louze
Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/ask-acisindan-kurtulmanin-yollari-2/