Sanat Koleksiyoneri Öner Kocabeyoğlu

Öner Kocabeyoğlu’nun modern türk resmine övgü niteliğindeki koleksiyonu, tutku, sabır ve derinlemesine bir takibin ürünü.

Nişantaşı’ndaki tarihi Ralli Apartmanı’nın dördüncü katında yer alan Papko Art Collection, koleksiyoner Öner Kocabeyoğlu’nun (Zara’nın tedarikçsi Papko’nun ortağı) adeta sanat mabedi. Metalik, devasa gri kapının ardından rengârenk bir dünyaya adım atarken eserlerin çeşitliliği ve hacimleri karşısında etkilenmemek imkânsız. Ağırlıklı olarak Paris Ekolü Türk sanatçılarının eserlerinden oluşan koleksiyonun çıkış noktası ise Selim Turan’ın küçük, kırmızı tablosu.

 

Koleksiyon hikâyeniz bir gün, bir müzayedeye katılmanızla başlıyor. Gerisini sizden dinleyebilir miyiz? Hangi eseri satın almıştınız?

Hikâyenin başlangıcı sizin de söylediğiniz gibi aslında. Bir arkadaşıma eşlik etmek için gittiğim bir müzayedeydi ve Selim Turan’a ait küçük, kırmızı bir tablo aldım. İşte o küçük kırmızı tablo hayatımı değiştirdi diyebilirim. Sanatla olan yolculuğum böyle başladı.

 

 

Koleksiyonunuzda ağırlıklı olarak Paris Ekolü sanatçılarının eserleri olduğunu hatırlıyorum. Bu ekolle ilgilenmenizin özel bir nedeni var mı?

Bunda ilk sahip olduğum o küçük kırmızı tablonun büyük etkisi var aslında. Selim Turan’ı araştırıp okuyunca, birçok Türk sanatçı gibi doğru zamanda doğru yerde olduğunu gördüm. Bütün bu sanatçılar Paris Ekolü olarak adlandırılan dönemde Türk sanatında ilk defa dönemin diğer büyük sanatçıları ile aynı anda, aynı paralelde işler üretmişlerdir. Çok büyük sefalet içinde ve yokluklardan beslenerek müthiş önemli eserler üretmeyi başarmışlardır. İşte bu beni çok etkiledi. O dönem sanatçılar sadece güzel yapıtlar üretme kaygısı ile çalışmışlar ve başarmışlar; tek beklentileri karınlarını doyurmak, hayatlarını en basit şekilde idame etmek ve sadece çalışmak, çalışmak… Sonuç olarak ekolün diğer sanatçılarını da takip etmeye ve eserlerini toplamaya başladım.

 

Koleksiyonunuzda yabancı ve yerli sanatçı oranı nedir?

Ağırlıklı olarak Türk sanatçılarımızdan eserler topladım, bunun içinde Paris Ekolü Türk sanatçıları tabii ki koleksiyonun omurgasıdır. Bunun dışında uluslararası isimlerden de koleksiyona eserler kattım. Ayrım yapmıyorum, hepsi benim için birbirinden değerli. %70 yerli, %30 yabancı sanatçılardan oluşuyor diyebilirim. Ama hep söylediğim gibi niceliklerden çok nitelikler önemli.

 

 

Koleksiyonunuza dâhil edeceğiniz bir resmin hangi özellikleri sizi etkiler? Sanatçısının tekniği mi yoksa eserinde ortaya koyduğu fikir mi?

Soyut resim severim, gördüğüm anda bana anlattığını kavramak beni heyecanlandırır, durup seyredip üzerinde düşünmeliyim. Teknik ve malzeme çeşitliliğine önem veririm. Tabii ne anlattığı da önemlidir çünkü bu, işle sanatçı arasındaki bağı kurar.

 

Bu aralar almayı çok istediğiniz bir eser var mı?

Şu anda yok, yeni dönemde bakacağım, neler sergilenecek, müzayedelerde neler olacak!

 

 

Yakın dönemde koleksiyonunuza dâhil etmeyi planladığınız farklı bir sanat dalından eserler var mıdır?

Ben yeni sanat dalından çok, eksiklerimi inceleyip gidermeyi tercih eder, diğerlerini de takip ederim.

 

Koleksiyonunuzdaki bütün eserler değerli şüphesiz ama sizin için ayrı bir önemi, alım sürecinde ilginç bir hikâyesi olan hangisi?

Hepsi değerli ayrı ayrı ve çoğunun ufak büyük bir hikâyesi mevcut bende, onlar benimle kalsın isterim. Her alım bir serüvendir aslında.

 

 

Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz söyleşilerde fark ettik ki, koleksiyonerlerin bir kısmı kâğıt üzerindeki işlere pek de rağbet etmiyor… Gerekçe olarak da tuvale göre daha kolay ve uçucu yüzeye sahip olmaları gösteriliyor. Tuvaller her zaman biriciklik konumuna mı sahip sizce de? Koruma, taşıma, sergileme ve el değiştirmesi anlamında…

Hayır, kâğıt, tuval diye çok ayırmamak gerekir. Sanatçıların her iki alanda da işleri olabilir, üretimi değerli ise materyal çok da önemli değildir. Bazen kâğıt işler daha çok ilgimi çeker. Özellikle desenler zaten kâğıt üzerinedir ve sanatçının başladığı günleri görmemizi sağlar

 

Öte yandan yeni koleksiyonerlerin genellikle çağdaş eserler topladıklarına tanıklık ediyoruz. Bu durumun nedeni nedir? Ve bu durum, Türkiye özelinde konuşacak olursak, Türk klasik resim piyasasında fiyatlara ne yönde yansır?

Çağdaş üretimler günümüzden üretilen işlerdir yani, şu andan etkilenen ya da gelecekten etkilenecek işlerdir. Modern ve klasik resmin daha çok tanıtılması gerekir. Bu, büyük bir eksik. Modern bir sanat galerisinin olmadığı bir sanat şehri olabilir mi? Fiyatlarla çok ilgilenmem, fiyatlar düşer–çıkar. Koleksiyonerlik entelektüel birikim ister, sadece şu fiyat bu fiyat odaklı alımlar başka şeydir. Değerli olan her zaman değerlidir!

 

 

Her şeyin dijitalleştiği günümüzde müzeler de sanallaşmaya başladı. Dünyanın önde gelen müzeleri bazı özel koleksiyonları sanal ortamlarında ziyarete açıyor. Koleksiyoner olarak, bir müzeyi sanalda dolaşmaktan keyif alır mısınız? Bu uygulamayı nasıl buluyorsunuz?

Almam ama sanal ortama geçmek zorunda envanterini. Ben gidip seyretmeyi, koklamayı tercih ederim. Oradaki hareketlilik beni motive eder.

 

Peki, siz hiç sanal bir müze ziyaret ettiniz mi?

Hayır, ama kimi zaman müzelerin envanterine bir sanatçıyı ve eseri aramak adına bakıyorum.

 

Sanatın sergilenmesi dijitalleştiğinde sizce fiziksel izleyici sayısında azalma olur mu?

Yakın gelecekte bunun olacağını hiç sanmıyorum. Ama gelecek jenerasyonlar neler düşünür bilemiyorum.

 

 

Röportaj: Gülay Koç

Fotoğraf: Erhan Tarlığ

Görüntülenme Sayısı:
627
Kategoriler:
Genel · İstanbul'da

Yorumlar yapılamaz.