Yapay zekâ, yeni kodlamalarla ‘yaratıcılığı’ öğrenince sanat bir kez daha teknolojinin konusu haline geldi. Birkaç yıl öncesine kadar robotların elinden çıkan sanat, sisteme girilen fotoğrafın ünlü bir ressamın tekniğiyle, özelliksiz bir çeşitlemesinden ibaretti. Fakat teknoloji alanındaki son gelişmeler, sanatta yeni bir devrimin yaşanacağının sinyallerini veriyor olabilir.
Robotlarla ilgili genel kanı, rutin işleri ele geçirip insanları işsiz bırakacakları yönündeydi. Güzel sanatlar ve müzik gibi yaratıcı işler insanoğlunun tekelinde kalır diye düşünüyorduk. Son zamanlarda her yerde karşımıza çıkan Yapay Zekâ Robotu Sophia’nın sohbet edebilmesi, fikir yürütmesi ve duyguları tanıması insanların yapay zekâdan beklentilerini ya da bazı durumlarda endişelerini arttırdı… Philip K. Dick’in Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? romanından Terminatör serisine, robotlar üzerine kurgulanmış mitler insan-yapay zekâ birlikteliğinin sonunu pek de iyi görmüyor.
Eğer kurgu ve bilim haklı çıkacak ve yapay zekâ dünyayı ele geçirecekse, bu pekâlâ insanoğlunun tarih öncesinden beri harekete geçmesini sağlamış sanat aracılığıyla olabilir. Amerikalı bilim insanı Ian Goodfellow’un 2014’te kendi kendine fotoğraf üreten yapay zekâyı icat etmek için kurduğu Generative Adversarial Networks, kısaca GAN (Üretken Çekişmeli Ağlar), distopyan kurguya ait bir fantezi olan yapay zekânın sanat üretmesini gerçek kıldı. Ian Goodfellow’un sistemiyle, yapay zekâ sanat üretimi için bir aracı haline geldi. Goodfellow’un gözetimsiz öğrenme sınıfına giren sistemi, sanatta bir devrim henüz yaratmadıysa da yaratması muhtemel. Çünkü bu sistem makineden kesin sonuçlar beklemeden, yaratıcılığa dayalı bir öğrenmeyi amaçlıyor. Bu yapı sayesinde yapay zekâ daha güzel resimler çizmek ya da daha iyi besteler yapmakla kalmıyor, dünyayı ve işleyişini öğrenerek insana daha az bağımlı oluyor.
Gözetimsiz öğrenme, yapay zekâya zekâ unsurunu katmak için kullanılan derin öğrenme kategorisine giriyor.
Yazının bu kısmında, yapay zekâ aracılığıyla sanat üretimini anlamak için işin temel işleyişine giriş yapmak gerekiyor. Derin öğrenme, insan beyninde bulunan nöronların çalışma şeklini taklit ederek çalışıyor. Yapay zekâ ile sanat ve müzik eseri üretmek için kullanılan nöral ağlara, Üretken Çekişmeli Ağlar diyoruz. Bunların çalışma sistemi, basitçe iki nöral ağın birbiriyle çekişmesi olarak tarif edilebilir. Ağın bir tarafı eseri üretirken diğeri de ayırtaç görevi üstlenerek makinenin ürettiği eserin gerçek olup olmadığını denetliyor. Bu mekanizmayı daha basitçe anlatmak için üretici, bir tür sanat kalpazanına, ayırtaç ise sahte eser tespit etmeye çalışan bir dedektife benzetilebilir. Üretici, ayırtacı resmin gerçek olduğuna ikna etmek zorunda. Yapay zekânın bu süreçte kullandığı referans veri, sanatçının sisteme yüklediği sanat eserleri. Gerçeklik kriterinin sanatçının inisiyatifi olduğu söylenebilir. Yapay zekâdan beklenen, sanatçının vizyonu ile öğrendiklerini harmanlaması.
Kolektif sanatçı hareketi Obvious’ın La Comtesse de Belamy adlı eseri, geçtiğimiz aylarda 10.000 Euro’ya satıldı. Obvious realist tarzda bir 18. yüzyıl portresi yaratmak için yola çıkmış, böylece La Comtesse de Belamy doğmuştu. Eser için yapay zekâya eğitme verisi olarak girilen kaynak, 14 ve 18. yüzyıl arası klasik sanat portre çalışmalarıydı. Obvious, GAN kullanılan bu yeni hareketi Ganism olarak adlandırıyor.
Belamy’de realizmden uzak, amorf bir figürü hayal meyal görüyoruz. Sanat ve teknoloji birlikteliği, her şeyi bilen izleyiciye yeni bir şey sunuyor. Dijitalleşme ve küreselleşmenin getirdiği bilgi birikimi sanatçıyı şaşırtıcı ve çarpıcı olanı yaratmak konusunda zorlarken, alışıldık objeleri bir makinenin gözünden görmek, seyircinin algısında yeni bir seviye oluşturuyor.
Yapay zekânın gösterdiklerinin, sanatçı aracılığıyla gördükleriyle sınırlı olması, ulaşım ve haberleşmenin zor olduğu yüzyıllarda, sadece duydukları ve okudukları ile hayal güçlerini harmanlayan Oryantalistleri ve Rönesans ressamlarını akla getiriyor. Obvious’tan Pierre Fautrel bu benzetmeye katılıyor ancak “sadece görmeyi değil üretmeyi de öğretiyoruz” diye ekliyor. “GAN’ın önce manzara, portre gibi farklı işlerin kurallarını idrak etmesi, sonra da bu kurallardan üretmesi bekleniyor. Bu bakımdan karşılaştırma doğru ancak ortaya çıkan işleri fotoğraf olarak adlandırmak daha doğru” diye açıklıyor. “1850 yılında fotoğraf bulunduğunda herkes bunun sanat değil teknoloji olduğunu hatta sanatı bitirebilecek bir şey olduğunu savunmuştu. Bugün yapay zekâ için de benzer tartışmalar yapılıyor. Fotoğraf nasıl teknolojinin demokratikleşmesiyle sanat haline geldiyse, yapay zekâ da aynı evrimi yaşayacak.”
GAN kullanan diğer bir sanatçı ise Robbie Barratt. Amerikalı sanatçı yapay zekâya 10.000 nü resim giriyor ve iki nöral ağ birbirine karşı çalışmaya başlıyor. Yapay zekâ giderek daha başarılı nü örnekleri üretiyor. Ancak bir süre sonra üretici, ayırtacı ortaya çıkan eserlerin yeterince iyi olduğuna inandırıyor ve ortaya Nudes serisi çıkıyor. Seriyi eşsiz kılan sürrealizmin kaynağı işte bu sistem hatası. Tıpkı geleneksel sanatta olduğu gibi bu güzel kaza yaratıcı keşfin yolunu açıyor. Barratt’ın nüsünü mükemmel çizilmiş yüzbinlerce nüden ayıran şey ancak Uncanny Valley yani Tekinsiz Vadi estetiği ile açıklanabilir. Tekinsiz Vadi, objenin insana benzerliği ile objeye verilen duygusal tepkinin arasındaki ilişki üzerine kurulmuş bir varsayım. Tekinsiz Vadi varsayımına göre tam olarak gerçek insan gibi olmayan insansı bir obje, izleyicide tekinsiz ya da tuhaf bir aşinalık hissi uyandırarak korku ve uzaklaşma yaratıyor. 2016’dan bu yana Google Kültür Enstitüsü bünyesinde üretim yapan Alman sanatçı Mario Klingemann’ın deforme olmuş portrelerden oluşan Old Masters serisi de aynı estetikten besleniyor. İşleri sıklıkla Francis Bacon’ın grotesk ve rahatsız edici yağlıboyalarına benzetilen Klingemann, yapay zekâ ile çalışmanın çekici yanının karşısına çıkan sürpriz ve tesadüfler olduğunu söylüyor. “İşlerim korkutucu çünkü başka türlü üretemiyorum” diyen Klingemann’a göre iki üç yıl içinde yapay zekâ, eserleri asıllarına uygun üretmeye başlayacak. “İşte asıl ürkütücü olan bu çünkü o zaman bir fotoğraf ile resmedilen eseri ayırt etmek imkânsız hale gelecek. Olabilecek en tekinsiz yapay zekâ eseri, yapay durmayandır.”
Yapay zekâ ve algoritmanın sanat yaratımındaki sınırlarını keşfeden İstanbullu sanatçı Memo Akten, Learning to See video serisiyle farklı algıların görme duyusunda yarattığı farklılığı tartışıyor. Proje, bilinçli zihnimizle gördüklerimizin dünyanın doğrudan temsili değil de duyularımızın, beklenti ve inançlarımıza dayanarak yeniden yapılandırdığı bir simülasyon olduğu fikrine dayanıyor. Goldsmith University of London’da yapay zekâ ve insan-makine etkileşimi üzerine doktora yapan Akten bu algısal süreci yapay zekâda taklit etmek için makineye Google Art Project’ten farklı doğa görselleri öğretmiş. Gloomy Sunday videosunda canlı kamera aracılığıyla çekilen bulaşık bezi ve şarj aleti gibi günlük hayattan objelerin sistemde yer alan görsellerin sınırlılığıyla epik bir doğa olayı videosuna dönüşmesini izliyoruz.
Yazı: Sırma Karasu