ÇOCUKLARIMIZA YAŞAMA SEVİNCİ AŞILAYABİLİRİZ

cocuk

 

Çocuklarınız için en çok ne arzu ediyorsunuz? Sağlık? Herkes ister. Başarı? Sonsuza dek süremez. Para? Konuşmaya bile gerek yok. Aşk? Yine konuşmaya gerek yok. Mutluluk? Elbette! Para, aşk, başarı, sağlık… Bunların hepsi mutlu olmak için istediğimiz şeyler. Çocuklarımıza mutluluğu aşılayabilmek için var olmaktan neşe duymayı, eğlenmeyi, hayata karşı karşılıksız bir sevgi beslemeyi öğretmemiz gerekiyor.

Derleyen: Sinem DÖNMEZ

Çocuklar biz ne hissedersek onu hissediyor, biz ne kadar sakladığımızı düşünsek de. Bu yüzden öncelikle bizim yaşamayı sevmemiz gerekiyor. Psikiyatr Prof. Dr. Bengi Semerci, “Çocuğun doğduğu zaman hatta anne karnında büyürken, sonrasını belirleyen en önemli şey istenildiği bir aileye doğmak, mutlu, huzurlu ve kendisini seven bir anne babaya sahip olmaktır. Çocuğun mutluluğu ve gelişimi sevgiye, dokunmaya bağlıdır” diyor. Peki, mutluluk nedir? Semerci’ye göre, “Mutluluk ve haz beyinde bir dizi bölgenin aktivitesiyle oluşur. Mutlu ve yaşamdan keyif alan bir anne baba, çocuğun mutluluğunun temelini oluşturur.”

MUTLULUĞU BAŞARIYA BAĞLAMAK MUTSUZLUK GETİRİR

Bu yüzden ailenin mutsuzluğunu çocuk bir ayna gibi yansıtıyor. Onlardan bunu saklamak çok mümkün değil, zaten saklamak da doğru değil. Peki, onlara mutsuzluğumuzu sirayet ettirmemek için ne yapmalıyız? Veya onları mutsuzluktan nasıl korumalıyız? Korumalı mıyız? Semerci bununla ilgili olarak, “Önemli olan mutsuzluğun ne kadar sürdüğüdür. Ailenin geçici yaşadığı sorunlara bağlı mutsuzlukları çocuktan gizlemek yerine ona yaşına uygun açıklamalar yaparak geçici olduğunu anlatmak yararlı olabilir. Ama sürekli mutsuz ebeveynler çocuğun da mutsuz hissetmesine neden olacaktır. Mutluluğu başarı, kariyer gibi odaklara bağlamak, onlara sahip olduğu zaman bireyi mutlu eder ama aynı zamanda her an başaramayacağı ve mutlu olamayacağı kaygısını da beraberinde getirir.

Önemli olan mutlu olacağı şeyleri bulmasına ve başarının mutluluk değil, mutlu olduğu şeyin başarı getireceğine inanmasıdır. Mutluluk bir anlamda yaptığımız, başardığımız şeylerin sonunda aldığımız haz, hissettiğimiz duygudur. Ama çocuğun başarmayı sadece kazanmak, başkalarını geçmek anlamında değil çalışarak elde ettiği şey olarak öğrenmesi gerekir. Çalışmak kişinin anlamlı bulduğu bir şey için olduğu zaman mutluluk getirir” diyor.

Ayşen, kendisinin mutsuz olduğu durumlarda 11 yaşındaki ikizleri Nisan ve Güney’e bunu nasıl yansıttığını şöyle anlatıyor: “Mutsuzsam, bu ister istemez onlara yansıyor, çünkü hiçbirimiz o kadar iyi oyuncu değiliz. Doğdukları günden beri her gün bir aradayız. Konuşmayı öğrenmeden önce mimiklerimizi öğrendiler. Hangi yaşta olurlarsa olsunlar mutsuzluğu anlarlar. Yalan, mutsuz olmaktan daha kötü. Mutsuzluk insan olmaya dahil, yalan ise kötülüğe. O yüzden söylerim mutsuzsam. ‘Sizinle hiç ilgisi olmayan bir şey için çok üzüldüm. Ama geçer illa ki. O zamana kadar beni pek üzmezseniz ve bir öpücük verirseniz sevinirim’ derim. İşe de yarar. Birini mutlu et ki durduk yere iki kişi mutlu olsun kuralı uyarınca bir öpücük, odayı söylemeden toplamaları, ufak bir kart hazırlamaları bana da ilaç olur genelde. Mutsuzken ben de onları mutlu edecek şeylere odaklanırım. Atlatmaya faydası oluyor.”

Çocuklara öğretebileceğimiz en önemli şeylerden biri, hayatlarını yaşamaya izin vermek. Psikanalist Jean-Pierre Winter, fazla pedagoji eğitiminin hiç olmaması kadar zararlı olduğunu söylüyor. Çocukların hayatı keşfetmelerine, meraklarının onları yönlendirmesine izin vermek gerektiğinin önemini hatırlatıyor. “Görmek, tatmak istedikleri şeylerin peşinden koşsunlar. Aynı hayali 100 kere kursunlar, düşsünler, kalksınlar. Siz elbette kendisini tehlikeye atmaması için dikkatli olun ama bırakın istedikleri gibi yaşasınlar.”

EMPATİYİ ÖĞRETİN

Yazar Anne van Stappen, “Yaşama sevinci öncelikle kendi olmaya cesaret etmek, hissettiği şeyden kaçmamak demektir” diyor. Çocukları buna teşvik etmek için onlara kendilerine bazı soruları sormayı öğretmemiz gerektiğini söylüyor. Yaşama sevincinin kaynağı dışarıdan da gelse, içselleştirdiğimizde sürdürülebilir hale geliyor, içimizde yaşamaya devam ediyor. Yere düşmüş bir çocuğa, “bir şeyin yok” demek yerine, “evet acıyor, evet korktun ama biz yanındayız” demelisiniz. “Acı, kabul edildiğinde yumuşar” diyen Marshall B. Rosenberg’i dinleyelim; “Çocuğunuza kendisine zaman vermeyi de öğretmelisiniz. Sihirli değnekler sadece masallarda bulunuyor, istediği bir şeyin gerçekleşmesi için yeteneklerini kullanmayı, sevdiği şeyleri yapmayı, harekete geçmeyi öğretin.”

SOSYALLEŞMENİN SAĞLADIĞI MUTLULUK

Bengi Semerci, çocuklara mutluluk aşılamak için, insan ilişkileri konusunu da atlamıyor. “İnsan ilişkilerinin önemini, sosyalleşmenin sağlayacağı mutluluğu fark ettirmek diğer önemli bir adımı tamamlamak olacaktır. Çünkü sosyalleşme ve diğer insanlar tarafından kabul edilme mutluluk kaynağıdır. Ama başkaları tarafından kabul edilmek için başkalarını mutlu etme çabası sorun yaratır. Kendi istekleri, yapabildiklerini, yapmak istediklerini bilen ve bu şekilde insanlara kendini anlatabilen çocuk büyürken mutludur.”

Sevil, “Meriç’e doğa ve hayvanlarla mutlu olmayı öğrettim elimden geldiğince. Meriç mutsuz olduğu zamanlarda kedilerimize sarılır ve kendini iyi hissettiğini söyler. Bunun dışında ona hep arkadaşlığın çok önemli olduğunu anlatmaya çalıştım. Meriç tek çocuk ama elimden geldiğince arkadaşlarıyla sosyalleşmesi için ortam yaratmaya çalıştım. Hayatta sevdiği arkadaşları olduğunda hiçbir zaman yalnız hissetmeyeceğini, hep birbirlerine destek olacaklarını öğrettim. Yakınlarımızla hep teması olsun istedim. Bence bir çocuğun hayatta birçok kişi tarafından sevildiğini bilmesi çok kıymetli” diyor.

Dine ise sosyalleşme sırasında oluşabilecek aksiliklere karşı aldığı önlemden bahsediyor. “Parkta arkadaşlık kurmak istediği çocuklar onu geri çevirdiğinde bir daha denemesi için cesaretlendiriyorum. Yine olmazsa mutsuz olmamasını herkesin birbiri ile arkadaşlık yapmak veya sevmek zorunda olmadığını anlatıyorum.”

GÜNLÜK HAYATINDA ÇOCUKLARIN MUTLU OLMALARI İÇİN NE YAPMALI?

İstediği bir şey olmadığında mutsuz olmamasını nasıl sağlamalı diye sorduğumuzda, Semerci, “Çocukların çalışarak ve emek sarf ederek elde ettikleri şeylerden mutlu olmasını sağlamanın yolu onlara örnek olmak ve anlatmaktır. Eğer her istediği şeyi hiç çaba göstermeden elde ederek büyürse, elde edemediği zaman hayal kırıklığı yaşayacaktır. Ama her istediği yerine getirilen çocuğun mutlu olduğu söylenemez. Aksine mutsuz ve doyumsuz olur. Hedefleri onun yerine koymamak ama hedef koymasına ve koyduğu hedeflere ulaşmak için gösterdiği çabaya destek olmak gerekir. Günlük yaşamda yapacağı şeylerin planlanması ve farklı şeylerden mutlu olmayı öğrenmesi önemlidir. Sadece ders çalışması, sadece televizyon izlemesi gibi durumlar aslında mutluluk getirmez. Yasak ya da tek bir yönde baskı yerine onunla paylaşmak, değişik aktivitelerin yapılması ve sonunda kazanmanın, en iyi olmanın değil, elinden gelenin en iyisini yapmanın doyum sağladığını hissetmesi önemlidir. Yaşına göre onunla oynamak, spor yapmak, konuşmak, tartışmak mutluluğa ve kendine güvene ulaştırır” diyerek yanıtlıyor.

Hande, “6 yaşındaki Çınar ve 5 yaşındaki Toprak’a her zaman her istediğimizin olamayacağını kendi isteklerimle örneklendirerek anlatıyorum” diyor. Ayşen ise çocuklarının istediği bir şey olmadığında onları şöyle avuttuğundan bahsediyor: “Her istedikleri olsaydı, bir şeyi istemenin anlamı kalmazdı. Bazı insanların en basit şeyleri istemek için bile imkânı olmuyor. Dünyanın kalanına haksızlık sayılabilecek istekler gerçekleşmedi diye üzülemeyiz. O zaman ellerindekinin üzerinden geçiyoruz. Tamam, bugün o çok istedikleri yere gidememiş olabiliriz ama sonuçta dün arkadaşlarıyla çok eğlenmişlerdi. Üstelik evde sevdikleri yemek var bu akşam. Birlikte başka bir şey yaparız, belki de gün, gitmek isteyip gidemediğimiz yerdekinden daha bile eğlenceli geçer.”

Sevil ise, “Meriç’in mutsuzluk haliyle savaşmak benim için kolay olmuyor. Çünkü ben kolay suçluluğa kapılan bir anneyim. Bazen bu suçluluk duygusuyla gereksiz telafilere girişebiliyorum. Onun benimle dertleşmesi hoşuma gidiyor. Ama sanırım mesleki deformasyondan onu dinlerken bazen annelik rolümden çıktığımı fark ediyorum. Mutsuzluk hali uzun sürdüğünde korkuyorum ve endişeye kapılıyorum sanırım. Ama bununla eskisine oranla daha kolay baş edebildiğimi hissediyorum. Bana göre annelik çok içsel bir şey ve bunun en mükemmeli, en doğrusu yok. Bazen çocuğumuzun sürecinde kendi öykümüzü istemeden tekrar ederken buluruz kendimizi. Bunu fark ettiğim anda hemen oradan çıkmaya, ayrışmaya çalışıyorum ki birçok annenin çocuğuyla ilgili yaşadığı paniğin bununla ilintili olduğunu düşünüyorum. Aslında kendi çocukluk yaralarımızdan korkuyoruz ve onların da mutsuz olabileceğini, bunun geçici olduğunu unutuyoruz” diyor.

PEKİ, ERGENLİKLE NASIL BAŞ ETMELİ?

Ergenlik dönemi hüzün dönemi olarak tarif edilir. Adeta çocukluğu kaybetmenin hüznü. Aslında kimlik arama dönemi olduğu için zaman zaman uçta yaşanan duygular olabilir. Bir an neşeli sonra mutsuz, bir an sakin sonra öfkeli. Ama bunlar geçici dönemsel özelliklerdir. Kimlik gelişimi tamamlandığında düzene girer. Buna karşın depresyon ergenlik döneminde sıklığı artan önemli bir sorundur. Ergenlik belirtileri ile karışması olasılığı yüksek olduğundan gözden kaçabilir. Ders durumunun bozulması, arkadaşlardan uzaklaşma, yalnız kalma, sürekli yorgunluk, mutsuzluk hissi, geleceğe ilişkin umutsuzluk gibi bulgular sürekli olmaya ve artmaya başladıysa, normal ergen davranışı dışında bir sorun olabileceği akla gelerek yardım aranmalıdır. Sevil, “Meriç’in ergenliği beklediğimden sakin geçiyor. Bu yıl terapiye başladı. Ben ergenliğin insanın hayatında bazı şeyleri düzeltebilmek için ikinci bir şans olduğuna inanırım hep. Ergenlik demek, kimlik meselesi demek çünkü. Dolayısıyla terapiye başlaması bu süreçte beni çok rahatlatan bir durum oldu. Bizim dışımızda güvenebileceği ve içini dökebileceği bir insanın olması onun açısından da önemli diye düşünüyorum” diyor.

 

 

Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/cocuklarimiza-yasama-sevinci-asilayabiliriz/

Görüntülenme Sayısı:
632
Kategoriler:
Aile & Çocuk

Yorumlar yapılamaz.