Biz onlarla yaşamaktan hoşlanmıyoruz ama onlar bizi çok seviyor.
Sıçanların yüzerek tuvaletlerimize ulaştığı doğru. Ama iş bununla da kalmıyor…
Yiyeceklerimizle besleniyorlar. Atıklarımız arasında yuvalanıyorlar. Sac levhalarımızı, kurşun borularımızı, betonlarımızı kemiriyorlar. Her fırsatta zekalarıyla bizi alt ediyorlar. Onlar bizim gölgemiz, düşmanımız, kapı komşumuz. —“Sıçanlar Kenti!” Spydergisi, 1988
“Onlar gibi düşünmen gerek,” diyor sıçanları bulmaya çalışan yeni arkadaşım Gregg. Zemin katımın tavanındaki küçük bir delikten içeri Gregg’in kendi yaptığı sıçan detektörünü sokuyoruz. İnternetten bir endoskopi kamerası satın alıp –doktorların alt bölgelerde polip ararken kullandığı cinsten– bükülmüş tel bir elbise askısının ucuna takmış. Kameradan gelen görüntüler dizüstü bilgisayarında görünecek.
Gregg’in sıçan saplantısı, kız arkadaşı Anne’in bizim karşımızdaki evini sıçanlar istila edince başlamış. Oradaki sıçanları bulup bertaraf ettiği için de sıçan yok etme deneyim ve aletlerini bizim evimizdeki istilada kullanmaya hevesli. Bir pazar öğleden sonra endoskop ve 7,5 litrelik çamaşır suyu spreyi ile kapıyı çalıyor. Benim rolümü açıklıyor: Askıyı tavanın ve duvarların içinde gezdirirken, gerekli durumlarda kameranın ışığını aşağı yukarı kaldırmak.
Zemin kattaki banyonun tavanında ana damarı keşfediyoruz; dizüstü bilgisayarının ekranında sıçanların küçük, siyah dışkılarından kule gibi bir yığın beliriyor. “İşte yuva,” diye ilan ediyor Gregg. Uzun ve başarısız bir savaştaki ilk küçük zaferimizi kazanıyoruz. Daha önce ilk önce canlı sıçanların, sonra da iğrenç kokan ölü sıçanlarla onların cesetlerine yumurtlayan kurtsinekleri ve et sineklerinden bir ordunun istilasına uğramıştım.
Sıçanlarla ilgili bilgimi epey artırmış durumdayım. Alışkanlıklarıyla yaşayan hayvanlar bunlar. Girdikleri evin içinde bir güzergâh oluşturup her gün aynı yolu izliyorlar: içeri, dışarı, yiyeceklere, yuvaya. Ayrıca kanalizasyondan yukarı çıktıkları da doğru.
Süper yüzme kabiliyeti ve esnekliği sıçanlara şehrin sokaklarından tuvaletlerimize kolayca girme olanağı sağlıyor. Nasıl başardıklarını izleyin.
Bu son özellik araştırmamın odak noktası haline geliyor. Eşim Jay, banyo tavanında Gregg’in endoskopuyla ulaştığımız noktayı açınca bizim sıçan yuvasının, yukarıdaki tuvaletin kaldırılması sırasında kesilen ama kapatılmayan eski bir kanalizasyon borusunun etrafında konuşlandığını anlıyoruz. Sıçanların kanalizasyondan yukarı tırmanıp tavana indikleri borunun ağız kısmı koyu renk yağlı lekelerle dolu.
Biraz daha araştırma yapınca, sıçanlar için 7,5 santimetrelik kanalizasyon borusundan tırmanmanın ne kadar kolay olduğunu ve Washington’un benim yaşadığım kesiminde kombine bir kanalizasyon sistemi bulunduğunu öğreniyorum. Yani sokaklardaki yağmur mazgallarıyla tuvaletlerin boruları aynı yerde toplanıyor. Kombine bir kanalizasyon sistemi mutluluk dolu büyük bir Sıçan Merkez Garı.
Sıçanların içeri nasıl girdiğini bulduktan sonra, geri kalmış olabileceklerin de çalışırken yaptığımız gürültüden ve delikleri deşelememizden dolayı korkup kaçtığını varsayıyoruz. Jay boruyu kapıyor ve bu gizemi çözdüğümüz için birbirimizi tebrik ediyoruz.
Sıçanlara Hakkında Birkaç Şey
Sıçanların efsanevi sayılacak süper güçleri var: Üç gün boyunca yüzebiliyorlar. Bir lira büyüklüğünde deliklerden geçebiliyorlar. Hatta kemikleri değil sadece kıkırdakları olduğu söyleniyor (kesinlikle doğru değil, ayrıca kaburgalarını çökerttiklerini de doğrulayamıyorum). Gerçekleri öğrenmek için bilime başvuruyorum. Ancak Norveç sıçanı –lağım sıçanı, Rattus novegicus– konusunda yabanıl doğadaki araştırmaların azlığı beni hayrete düşürüyor. (Burada yabanıl doğa dünyanın herhangi bir yerindeki şehir anlamında). Laboratuvar sıçanlarıyla uzun bir geçmişimiz olmasına rağmen evlerimizdeki sıçanların yaşamları konusunda pek fazla bir şey bilmiyoruz.
Veteriner bilimci Chelsea Himsworth, “Kutup ayılarının ekolojisi konusunda sıçanlardan daha çok şey biliyoruz muhtemelen,” diye konuşuyor. Himsworth, Vancouver Sıçan Projesi kapsamında sıçanların şehirlerde nasıl hastalık yaydıklarını inceliyor.
“Bu sıçanlarının ilginç tarafı yaban doğada varlık göstermemeleri,” diyor Himsworth. Asya boyunca, kıtalar arasında ve okyanus aşırı gerçekleştirdikleri göç, bizim göçümüz. İnsanlarla o kadar uzun bir süredir temas halindeler ki sadece bizimle yaşamakla kalmıyorlar, gıda açısından neredeyse tamamen bize bağımlı durumdalar.
Evlerimizden fazla uzaklaşmıyorlar. Vancouver Sıçan Projesi’nin en önemli sonuçlarından biri, sıçanların şehirlerin farklı adalarında son derece istikrarlı aile grupları ya da koloniler oluşturduklarını ortaya koyuyor. İnsanlar sıçan ailelerini, kapanla veya zehirle rastgele dağıttıklarında diğer sıçanlar bulundukları yerden ayrılmak zorunda kalıyor ve hastalık yaydıkları zamanlar da işte bu anlar oluyor.
Lağım Sıçanları
Ben elbette rastgele yapmak istememiştim bu işi. Hepsini, tüm sıçan ailesini yok etmek istemiştim.
“New York sıçan kralı” adıyla tanınan Robert Corrigan’a söylüyorum bunu. Kendisine takılan isimden şikayeti yokmuş gibi duran Corrigan, tüm kariyerini yoğun nüfusu, su yolları ve eski borularıyla bir sıçan cenneti olan ABD’nin doğu sahilindeki sıçanlarla mücadele ederek geçirmiş.
Corrigan, bazı konularda Gregg’e hak verdiğini söylüyor: İstilayı bertaraf etmek için sıçan gibi düşünmek gerekiyor. “Ama sıçandan daha akıllıca düşünmenin o kadar zor olduğunu düşünmüyorum,” diyor. Bir sürü hayvanın aksine, sıçanın hayatta kalmak için her gün hem yiyeceğe hem de içeceğe ihtiyacı var. Öğün atlamak yok.
“Yiyecek ve su bulamazsa ‘çılgın ruh haline’ geçiş yapıyor,” diyor Corrigan. Sıçanlar açlığa dayanamıyor. Eğer onlardan kurtulmak istiyorsanız nereden yiyecek bulduklarını araştırın ve kaynağını ortadan kaldırın.
“Peki ya benim sıçanlar?” diye soruyorum. Onlar nereden yiyecek buluyorlardı? Eski bir tuvalet borusundan giriyorlardı içeri ama zemin kat tavanında yiyecek bir şey yoktu.
İşte burada durum biraz çirkinleşiyor. Kombine kanalizasyon sistemi konusunda haklı olduğumu söylüyor Corrigan: bu sistem sıçanların tuvalete girmesini kolaylaştırıyor. Sanki bunu doğrulamak istercesine, bizim tuvalet borusunu kapatmamızdan bir gün sonra kapı komşumuzun tuvaletinden bir sıçan çıkmıştı.
Ayrıca tuvalet gideri, lağım sıçanları için bir nimet niteliğinde. “Tuvalete bir sürü yiyecek atılıyor,” diye belirtiyor Corrigan. (Hala kafamda tam olarak canlandıramıyorum ama kiracısının tuvalete tavuk kemiği attığından şikayet eden bir ev sahibi hatırlıyorum).
“Ve bir de, başka çare yoksa, insan ve köpek dışkısında bol miktarda sindirilmemiş yiyecek oluyor,” diyor Corrigan.
Bu noktada biraz duralım. Yani Corrigan demek istiyor ki, bizim zemin katının tavanımdaki fareler her gün tuvalet borusundan kanalizasyona girip çıkıyor ve bu arada insan dışkısı da içerme olasılığı bulunan yiyecekler yiyor ve muhtemelen saklamak için yanlarında getiriyorlardı.
“İnsanlara iğrenç gelebilir ama buna koprofaji deniliyor ve sıçanların bu kadar başarılı olmasının nedenlerinden biri de bu,” diyor. “Yanlarından yüzüp geçen şeylere burun kıvırmıyorlar.”
Biz onlarla yaşamaktan hoşlanmıyoruz ama onlar bizi seviyor.
Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/sicanlar-hakkinda-birkac-sey/2560