Bir Kâşifin Güney Umman Gezi Günlüğü

Bir Kâşifin Güney Umman Günlüğü

Güney Umman’da çalışan ve bir süredir orada yaşayan arkeolog Dr. Jeff Rose, turist haritalarında görmezden gelinen bir ülkenin gizli kalmış güzelliklerini paylaşıyor. 


[Fotoğraf: Jeff Rose]

Ben Dr. Jeff Rose. Uzmanlık alanım Paleolitik çağ arkeolojisi, taş alet teknolojisi ve modern insanın kökeni. 2009 yılından bu yana güney Umman’ın Dofar bölgesinde bir arkeolojik saha projesi yönetiyorum. Hint Okyanusu’ndan gelen nemi engelleyen sarp dağlarla çevrili Dofar’da, Doğu Afrika hayvanları ve bitki örtüsüyle ılık ve yağışlı yazlardan oluşan tropikal bir mikro iklim var. Dağların yamaçları, akgünlük çıkarılan türler de dahil havadaki nemden beslenen ağaç türlerinden oluşan bulut ormanlarıyla kaplı.

Dofar’ın iç kesiminde, eskinin sürekli akarsularıyla yontulmuş derin kanyonlarla bezeli kireçtaşından Necd platosu uzanıyor. Ekibim, bu nehir vadilerinin civarında şimdiye kadar 700’ü aşkın arkeolojik buluntu noktası belirledi. Bu noktaların sıklığı ve tekrarlanan yerleşim dönemlerine ait kanıtlar, Dofar’ın tüm insanlık tarihi boyunca nüfus açısından korunmuş alan olarak öneminin altını çiziyor.

Tanıştığım İnsanlar


[Fotoğraf: Jeff Rose]

Günümüzde Dofar’ın nüfusunun bir kısmını, Arapça ve Aramice’den daha eski antik bir Sami dilinin farklı lehçelerini konuşan yerli Bedeviler oluşturuyor. Bu halklar arasında dağlardaki Şahri çiftçiler ve sığır çobanları, sahil kesimlerindeki Botahari balıkçılar ve Necd platosunun derin kanyonlarında deve ve keçi çobanlığı yapan Mahriler var. Yerel geleneğe göre, Mahriler antik Yahudi kabileleriyle dilsel ve tarihsel bir bağları olduğuna inanıyor. Bu yerel Dofar grupları üzerinde yapılan mitokondriyal DNA testleri, en son buz çağının sona erdiği 15 bin yıl öncesine kadar geri giden Arabistan’ın en eski kimi soylarının varlığını ortaya koyuyor.

Yediğim Yemekler


[Fotoğraf: Christian Goupi, age fotostock/Alamy Stock Photo]

Göçebe çobanlık ve çiftçilik yapan yöresel Bedevilerin yiyecekleri pirinç, ekmek, süt (deve ve inek), hurma ve etten oluşuyor. Hem de bol miktarda et. Pilav üstü ızgara keçi, tavuk, dana ve/veya deve etinden oluşan yemekler, tepsinin etrafında toplanılarak yerde yeniliyor. Yöresel geleneklere göre, ev sahibi bir konukla yiyecek ve içeceğini paylaştığında, konuk o hanenin koruması altına giriyor. Çatal bıçak yok. Sağ elleriyle pilav ve etten bir top yapıyor, sonra da başparmaklarını kürek gibi kullanıp çabucak ağızlarına atıyorlar. Ağza atılma sürecinde pirinç topunun yapısal bütünlüğünü bozmamak için, zamanla edinilmiş bir beceri gerektiğini anlıyorum. Neyse ki merhamet ve cömertlik Bedevi halkının en temel özellikleri. Bunun anlamı şu; size bir kaşık veriyorlar.

Günlük Yaşam


[Fotoğraf: Dr. Yamandu Hilbert]
Çölde eğlence için fazla seçenek yok. Yeni yerler araştırmadığı ya da kaya sığınaklarını kazmadığı zamanlarda ekibimiz, toplanan taş alet yığınlarını analiz etmek üzere kampta zaman geçiriyor. Akşamları ekiptekilerden biriyle birlikte yoga yapmak üzere çatıya çıkıyoruz. Taş Devri’nden çok gerekli bir uzaklaşma sağladığı gibi, gün boyunca tepelere tırmanmak ve kazı yapmaktan dolayı ağrıyan kasları esnetmeye de yarıyor. Eğer zamanlamamızı iyi yapabilirsek, yogayı tam akşam ezanı okunmaya başladığı sırada bitiriyoruz. Büyüleyici bir an.

Haftada bir gün ara vermeye çalışıyoruz. Ve o günü sahilde tıka basa balık yiyerek, Umman Denizi’nin kusursuz dalgalarında beden sörfü yaparak ve Dofar’ın başkenti Selale’nin tertemiz beyaz kumsallarında dinlenerek geçiriyoruz. Deniz kenarına yapılan her ziyaret, sahil yolunun iki tarafında dizili hindistancevizi satıcılarında durmayı gerektiriyor. Isının 40 dereceyi bulduğu bir havada kaynağından içilen buz gibi hindistancevizi suyundan daha iyi bir şey olamaz. Selale’ye yaptığımız her yolculuk, duruma uygun bir şekilde Oasis (Vaha) adı verilmiş 1500 kilometre yarıçaplı bir alandaki tek barda son buluyor.

Kaldığım Yerler


[Fotoğraf: Jeff Rose]

Proje karargâhım, Necd platosunun tepesindeki tozlu bir kamyon durağı niteliğindeki Thumrait kasabası. Marketler, ekipman mağazaları, lastikçi, araba tamircisi, yani keşfi sürdürmemiz için gerekli her şey var burada. Hatta buradaki kaynakçı, kazma ve küreklerimizi bileme işini de yapıyor. Benzin istasyonunun üstündeki büyük kiralık dairede ekip her kış altı hafta kadar kalıyor. Konaklama yerimiz oldukça çirkin. Çoğalan bir karafatma nüfusu, her tarafa dağılmış kirli taş yığınları (insanın yüz binlerce yıllık tarihini simgeliyorlar) ve her gün ton balığı ve sardalye konservesi yiyen kokuşmuş arkeologlarla sezon sonunda yüzüne bakılmayacak bir yere dönüşüyor.

Yine de Thumrait’in kelimelerle ifade edilmesi zor bir albenisi var. Devasa eski Sovyet kamyonetlerinin hurda depolarında yattığı, petrol platformu ve büyük boy endüstriyel ekipman taşıyan azman römorkların gelip geçtiği kıyamet sonrasında bomboş kalmış bir araziye benziyor. Thumrait’in asıl çekiciliği akşamları platodan şiddetle esen rüzgarın sesi ve batan güneşin kamyonların kaldırdığı toz bulutlarına vuran ışıklarıyla ortaya çıkan bir başka dünyaya aitmiş duygusu veren turuncu coğrafya.

Gördüğüm Şeyler


[Fotoğraf: Norbert Probst, imageBROKER/Corbis] 

Dofar bölgesi farklı ekosistemlere ev sahipliği yapıyor. Tropik özellikteki kıyı ovası, mango, muz ve hindistancevizi ağaçlarıyla Doğu Afrika’nın bereketli sahillerini anımsatıyor. Gerisinde yükselen dağların yüksekleri, sığır otlatılan çayırlarla kaplı. Arabistan leoparının geriye kalan son bireyleri Dofar’ın derin dağ kanyonlarında yaşıyor. Kuzeye doğru gidildikçe coğrafya, Bedevilerin ve petrol şirketlerinin mesken tuttuğu Necd platosuna doğru alçalıyor.

Deve ve keçi çobanlığı yapan Bedeviler, mevsimsel nehir kanalları civarında yaşayan ceylanları da avlıyor. Burada bir zamanlar yabani devekuşu ve Arabistan oriksi de yaşıyordu ama araba ve tüfeğin gelişinden kısa süre sonra soyları tükendi. Platonun kuzeyinde, dünyanın en büyük kum denizi büyük Rubülhali çölü uzanıyor. Mahri inanışına göre, çölün eski ismi “duvar” anlamına gelen El Ahkaf’tı. Yöre sakinleri şöyle diyor, “Su olmayan yerde hayat olmaz; Rubülhali tam böyle bir yer.”

Film yapımcısı Marko Roth‘un, dört arkadaşıyla çıktığı 12 günlük Umman seyahatinde kaydettiği görüntülerden oluşturduğu kısa filme göz atın.

 

 

Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/bir-k%C3%A2sifin-guney-umman-gunlugu/2675

Görüntülenme Sayısı:
510
Kategoriler:
Çevre · National Geo

Yorumlar yapılamaz.