Stres ve yorgunlukla savaşırken, bir yandan da sağlıklı bir hayata sahip olmaya çalışıyoruz. Mikrop ve virüslerden korunmak için bu düşmanlardan kaçmaktansa bünyemizin savunma mekanizmasını güçlendirmeyi deneyebiliriz.
Virüs ve bakteriler bazen bulaşır, bazen de bulaşmaz; çünkü bazı insanlar hastalanırken, bazıları hastalanmaz. Birçok etken bu adaletsizliğe sebep olabiliyor ve bunun şansla hiçbir ilgisi yok. Şu bir gerçek ki, mikrop ve virüslerin bulaşma şeklinden dolayı, “düşmanın” hep dışarıdan, bir başkasından geldiği düşünülür. Zaten gün geçmiyor ki bilimsel çalışmalar bize, virüslere karşı savunmasız olduğumuzu hatırlatmasın. Örneğin bazı çalışmalar, paranın tam 120 saat yani beş gün boyunca grip virüslerini taşıyabildiğini gösteriyor. Dikkatli olmakta fayda var!
Bünyenizi güçlendirin
Bilim insanı Louis Pasteur’e göre, her şey bünyeye bağlıdır. Diğer bir deyişle, bağışıklık sistemimiz güçlü ve bulaşıcı doz yetersizse, mikrop ve virüsler vücudumuza yerleşemez. Sağlığımız ve bağışıklık sistemimiz birbirlerine bağlıdır. Sağlığımızı en iyi şekilde muhafaza etmek için, mikroplardan kaçmak yerine bağışıklık sistemimizi güçlendirmeliyiz ki bu bizim için daha kolay bir seçim olur.
İyi çalışan, sağlam bir bağışıklık sistemine sahip olmak, sağlığın ve bunun da ötesinde iyi bir hayatın teminatıdır. Bağışıklık sisteminiz sağlam değilse, basit bir yara bile ölümcül hale gelebilir. Hayatın her saniyesinde bedenimiz “kendinden” olan ile “kendinden olmayanı”, tehlike arz edenle etmeyeni, onu güçlendirecek olanla zayıf düşürecek olanı birbirinden ayırır. Bu noktada, etrafımızı çepeçevre saran sayısız enfeksiyon, kir, alerjik hatta kanserojen öğelere karşı verilen bir savaş söz konusudur. Bu hayati savaşta bünyemiz askerlerini devreye sokar. “Bağışıklık askerleri” tükettiğimiz besinlerden elde ettiği silahlarla devamlı olarak bizi korur. Bu yüzden besinlerimizin vitamin, mineral ve protein yönünden zengin olması gerekir.