Organ bağışı konusunda diğer ülkelere kıyasla halen çok gerideyiz. Bunun en önemli nedenlerinden biri ise, ailelerin kaybettikleri yakınlarının organlarının bağışlanmasına itiraz etmesi.
Türkiye’de organ bağışında bulunan kişilerin sayısı her geçen yıl artış göstermekte olsa da, organ nakliyle ilgili mitler ve bunların yarattığı önyargılar gereken sayılara ulaşılmasına engel oluyor. Ülkemizde beyin ölümü gerçekleşmiş kişilerden yapılacak nakiller için, hasta yakınlarının sadece yüzde 25 ila 30’u organ bağışına izin veriyor. Türkiye Organ Nakli Vakfı (TONV) Başkanı Eyüp Kahveci, beyin ölümü teşhisi sonrası yapılan bağışlarda Avrupa ülkelerinde oran yüzde 80’lerde iken, bizde bu oranın yüzde 20’lerde olduğunu belirtiyor. Peki, bunun arkasındaki sebep nedir? Aileler neden beyin ölümü gerçekleşmiş sevdiklerinin organlarının bağışlanmasına karşı çıkıyor?
Organ bağışıyla ilgili önyargılar
Aile onayını gerektiren kadavradan organ bağışı sürecinde, kişinin henüz hayattayken yakınlarıyla bu kararını paylaşması ve onları bilgilendirmesi çok önemli bir unsur. İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’de hizmet veren psikolog ve medikal aile terapisti Duygu Başak Gürtekin, “Kültürel olarak ülkemizde bağış oranlarının hâlâ ihtiyaç olan düzeye ulaşmamasını açıklayan en önemli nedenlerden biri, kabul edilmiş, sorgulanmamış ve yanlış bilinen doğrulardır. Tam da bu nedenle, bağışçı ve yaşam mücadelesi veren birey arasında kurulan köprüler, bazen bu yanlış bilgiler, bazen de aile dinamikleri nedeniyle yıkılma tehdidi altında” diyor.
Bazı aileler organ bağışı nedeniyle vücut yapısının değişeceğinden endişelenirken; bazı kişiler ise organlarını bağışlama durumunda, bir kaza geçirdikleri ve yoğun bakıma alındıkları zaman gereken özenin gösterilmeyerek ölüme terk edileceklerini düşünüyorlar. Eyüp Kahveci bu iki yaygın mitin de doğru olmadığını söylüyor. Ölen kişinin organları nakil için alındıktan sonra, vücut tekrar özenle kapatılıyor. İkinci mite istinaden de, “Bir kişinin beyin ölümü gerçekleşmeden organlarının alınması bir suçtur ve mümkün değildir” diyor. Organ bağışının istenilen oranlarda olmamasının bir başka nedeni ise dini nedenler. Kahveci, “Bazı insanlar organ bağışının günah olduğu gibi bir düşünceye sahip. Halbuki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın organ bağışının caiz olduğuna dair fetvası var” diyor.
Donör aileler
Ebru Köse Taş’ın çok sevdiği dedesi Abdullah Aydın, 65 yaşındayken hayatını kaybetti. Abdullah Aydın’ın organları, ailesinin verdiği onay sayesinde, organ nakli bekleme listesinde olan üç kişiye hayat verdi. Şimdi ise Ebru Köse Taş’ın anneannesi böbrek nakli bekliyor. Hem donör hem de organ bekleyen bir ailenin mensubu olan Ebru Köse Taş, “Organ bağışında aile yakınlarının itirazını çok da anlamlı bulmuyorum. Beyin ölümünün gerçekleşmesiyle beraber zaten artık ne hasta ne de yaşanan güzel günler geri gelecek. Belki de bu karşı çıkışın sebebi ‘yerinde dinlensin’ ya da ‘zaten yoğun bakım sürecinde çok yıprandı, dokunulmasın artık’ gibi düşünceler olabilir” diyor.
Sevdiğimiz bir kişiyi kaybetmek baş edilmesi kolay bir durum değil. Bu nedenle, kişinin beyin ölümü gerçekleştikten sonra, doktorların aileye organ bağışı hakkında hassasiyetle yaklaşmaları gerekiyor. Bir yakınını kaybetmenin en sıcak dakikalarında, henüz acısını yaşayan kişilerden organ bağışı talep etmek doktorlar için zor bir görev. Çoğu zaman aile, bağış yapılırsa tanıdık ve akrabaların verebileceği tepkilerden çekindiği için, organ bağışını reddetmeyi en kolay çıkış yolu gibi görebiliyor. İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Organ Nakli Merkezi başkanı Prof. Dr. Ayhan Dinçkan, organ bağışında en önemli etik kaygının güven sorunu olduğunu anlatıyor. Acil servisten yoğun bakıma kadar geçen süreçte, bağış için görüşülen aile bireylerinin sağlık personeline güvenmeleri ve yakınları için gerekli olan tüm müdahalelerin yapıldığından emin olabilmeleri gerekiyor. Dinçkan, “Bu süreçte en önemli husus, aile bireyleri ve sağlık personeli arasında samimi ve bilgilendirici iletişimin kopmamasıdır. Ailenin, bağış yapıldıktan sonra da organların hakkaniyetli olarak dağıtılacağını ve tüm sürecin Sağlık Bakanlığı tarafından her organ için bilimsel olarak belirlenmiş kriterlere göre yapıldığını bilmesi gerekir” diyor.
Ebru Köse Taş, “Bu süreçte ve sonraki zaman dilimlerinde de, doktorlar aileden biri gibi oluyor” diyor ve doktorlar dedesinin organ bağışçısı olduğunu hatırlattığında, onay verme sürecinde hiç tereddüt etmediklerini de ekliyor. “Bizim hastamızın son nefesinde üç canın elinden tutmuş olması hem acımızı hafifletici hem de gurur verici oldu. Dedemin organlarıyla hayat bulan hastalarla ya da aileleriyle henüz tanışmadık. Büyük bir ihtimalle sağlıklarına kavuştuklarında bize ulaşacaklardır. Biz de tanışmayı ve dedemizin hasretini onlarla gidermeyi çok isteriz.”
Nakil bekleyen hastanın psikolojisi
TONV Başkanı Eyüp Kahveci, “Düşününki başucunuzda yaşamınızın sonuna doğru hızla hareket eden bir kum saati var. Düşününki hayatta kalmanız başkasının ölmesine bağlı. Organ bekleyen kişi bu duyguları art arda yaşıyor. Bazı insanlar yaşadıkları travmalardan dolayı tedavi süreçlerini sonlandırmayı bile düşünebiliyor” diye anlatıyor.
Psikolog Duygu Başak Gürtekin, yaşama yeniden tutunmak üzere organ bekleyen bir kişi ve ailesinin başa çıkmakta en çok zorlandığı konunun belirsizlik duygusu olduğunu vurguluyor. “Organ bekleme listesinde olmak, yaşam ve ölüm arasında büyük bir varoluşçu sorgulamayı beraberinde getiren çok zor bir süreçtir.” Ebru Köse Taş’ın anneannesi de beş yıldır böbrek nakli için bekleme listesinde olan bir diyaliz hastası. Anneannesinin de tıpkı diğer diyaliz hastaları gibi bünye olarak çoğu zaman yorgun ve hastalığa açık olduğunu ve dolayısıyla bekleme sürecinde oldukça endişelendiğinden bahsediyor. Ebru Köse Taş, “Anneannemin, ‘Ben de nakil olsam, kurtulsam’ dediği çok oluyor. Organ bekleyen hastanın yakını olmak hem çok zor hem de sorumluluk gerektiriyor. Anneannemize kendisiyle aynı durumda olan ve organ bekleyen hastalardan, er ya da geç bir gün naklin gerçekleştiğinden bahsediyoruz. ‘Senin için de öyle olacak’ diyerek moral vermeye çalışıyoruz” diyor.
Toplumun organ bağışı konusunda bilinçlendirilmesinde kitle iletişim araçlarının, derneklerin, sağlık kuruluşlarının payı ve sorumluluğunun çok büyük olduğunu söyleyen Ebru Köse Taş, “İnsanlar, bağışlanan her organın filizlenen bir hayat olduğunu unutmamalılar. Organ bağışı ‘candan cana en güzel sadakadır’” diyor.